30 Ekim 2018 Salı

Erdoğan’a Karşı Yeni Bir Parti Cumhuriyetçi Demokrat Türkiye Partisi (Mehmet Arif Demirer)

M. Arif DEMİRER

Erdoğan’a Karşı Yeni Bir Parti Cumhuriyetçi Demokrat Türkiye Partisi
12 Mayıs 2014 Pazartesi

Geçen hafta CNN TÜRK’ün Tarafsız Bölge Programında CHP’liler partilerini tartıştılar. İletişim uzmanı, gazeteci, Melda Onur, CHP’nin halkla iletişim kurmakta sorunlar yaşadığını itiraf etti. Yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı Gökhan Günaydın, sık sık rakamlar vererek 30 Mart seçim sonuçlarının başarısız olmadığını iddia etti. Ancak verdiği rakamlardan partinin % 21 ile % 28 arasında sıkışıp kaldığı anlaşıldı. Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin ise partinin hala daha seçmen adaylarını sol coğrafyada aramakta olduğunu açıkladı. Kendisini dinlerken ilk kez 1961, son defa ise 1991 yılında ziyaret ettiğim Sovyetler Birliği’nde sol felsefenin nasıl saman alevi gibi söndüğünü espirili bir olay ile anımsadım. 1961 yılında başta ABD olmak üzere kapitalist Batı’ya meydan okuyan Sovyetler Birliği’ni yakinen tanımıştım. Sovyet Rejiminin son günlerinde (Nisan 1991) Moskova’da otobüsle bir şehir turuna katılmıştım. Rehberimiz bir binanın önünde otobüsü durdurdu ve “Bakın, bu eski GOSPLAN binası. Eskiden bu binadan ekonomiyi planlamaya çalışırlardı” dedi, alay ederek. Sovyetler Birliği birkaç ay sonra yıkıldı, Berlin Duvarı’ndan iki yıl sonra. Bizim sosyal demokrat politikacılarımız politikada hala daha sol ve sağ coğrafyalarının var olduğuna inanıyorlar. Oysa artık sol da yok sağ da. Var olanlar ise çok farklı: Oy için ağırlıklı olarak dine yaslanan partiler ve politikacılar. Örnek: Erdoğan. Ne demişti, 13 Nisan 2013 gecesi? “Bizim her meselede yegane referansımız Kuran-ı Meciddir.” Oy için Cemaatlere göz kırpanlar, saygılı mesajlar gönderenler: Örnek tüm AKP’liler. Maddi çıkarları tehlikeye girince çark ederek ‘Paralel Devlet’ edebiyatına başladılar. Sanki çıkarlar aynı yönde iken bugün örgüt diye suçladıklarının devletin içinde yaptıklarını bilmiyorlardı? Oy ve mevki için gömlek değiştirir gibi parti değiştirenler, bugün AK dediğine yarın kolaylıkla KARA diyebilirler. Örnek: Soylu. 2009’a kadar DYP’li, Çiller yandaşı ve en son DP Genel Başkanı idi. Bugün bir zamanlar eleştirdiği AKP’nin Genel Başkan Yardımcısı. Bugün partileri yok olan Merkez Sağ politikacıları ile % 30’u bir türlü aşamayan CHP’liler eğri oturup doğru bir hesap yapmalı ve bir gerçeği (‘Yegane Referansı Kuran’ olan kişinin Türkiye Cumhuriyeti’ni geri dönüşü çok zor olan yerlere götürmekte olduğu) görerek Sağ – Sol söylemlerini bir kenara bırakıp Merkez’de yeni bir parti oluşturmayı düşünmelidirler. CHP, tarihinde bir kez olsun seçimle iktidar olamamıştır. Ancak Melda Onur’un itiraf ettiği bugün yaşanan iletişim sorunlarını Ecevit 1977 yılında % 41 oy alarak aşmış ona rağmen hükmet kurabilmek için Adalet Partisi’nden 11 milletvekili çalmak zorunda kalmıştı. Bugün için, 30 Mart seçimlerinde de görüldüğü gibi, CHP işlevini tamamlamış bir partidir. Demokrat Parti ve ardılları ise parti olarak yok olmuşlardır. 
CUMHURİYETÇİ DEMOKRAT TÜRKİYE PARTİSİ
Ancak seçmenleri hala daha AKP’ye oy vermemek için bir alternatif arayışı içindeler. İşte o alternatif, yeni bir parti, Cumhuriyetçi Demokrat TÜRKİYE Partisiolabilir. Bu sonuca nasıl vardım? Tarafsız Bölge programına katılan akıllı bir CHP’liyi, Muharrem İnce, dinleyerek. O programda Sayın İnce Yalova’da neler yaparak, CHP’nin % 5’lere kadar düşen oyunu % 44’e çıkardığını anlattı. Yaptıklarının özeti, Yalova’da CHP’yi de facto Cumhuriyetçi Demokrat TÜRKİYE Partisi’ne dönüştürmüş. Böylelikle CHP’nin oylarına DP oylarını da eklemiş. Bu kadar basit.

4 Ağustos 2018 Cumartesi

16 Nisan’a doğru - 1 ve 16 Nisan'a doğru - 2 "MEHMET ARİF DEMİRER" Öte taraftaki, devletin ve medyanın eksiksiz gücünü ve desteğini arkasına alarak EVET kampanyasını tam gaz yürüten EVETçilere gelince... (Ankara: ANAYURT GAZETESİ 10 Nisan 2017 Pazartesi)

16 Nisan’a doğru - 1
16 Nisan'a doğru - 2

MEHMET ARİF DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
10 Nisan 2017 Pazartesi

Halkoylamasına birkaç gün kaldı. Türk Milleti EVETçiler ve HAYIRcılar diye ikiye bölündü. Tarafların beklentisi en yüksek % 60. Demek ki bölünme 60 – 40 aralığında bekleniyor.

HAYIRcılar, neden HAYIR diyeceklerini çok iyi biliyorlar. Meclis’in yetkilerinin budanmasını, bütçe kanunu hazırlamanın Meclis’ten partili Cumhurbaşkanına geçmesini, Gensorunun kalkmasını, denetimin sınırlandırılmasını (300 – 360 – 400 gibi kademelerle) kabul edemiyorlar. Yürütme ile yasamanın ayrılığı ilkesini yok eden, yürütmeyi tamamen, yasamayı dolaylı bir şekilde, partili Cumhurbaşkanına teslim eden bir zihniyete HAYIR diyorlar.

Partili Cumhurbaşkanının; Anayasa Mahkemesi Üyelerinin büyük çoğunluğunu, Hakimler ve Savcılar Kurulu Üyelerini de partisinin milletvekilleri ile atayacak olmasının kuvvetler ayrılığı ilkesini bir kenara iterek Yüksek Yargı’yı da denetimi altına almasını tehlikeli bulan HAYIRcılar bu anayasa değişikliği paketinin bir referandum konusu yapılmasını çok da zamansız buluyorlar.

Güney komşumuz Suriye’de bir Rus – ABD çatışmasının her an bir ihtimal olduğunu düşünerek, üstelik de ülkede OHAL ortamı sürerken sandığa giderek “Bu ülkenin insanları bölünmüştür” gerçeğinin tescilinin kime ne yararı olacağını bilemeyen HAYIRcılar, “Ne gereği vardı ?” diye sorduklarında tatmin edici bir cevap alamıyorlar.

Öte taraftaki, devletin ve medyanın eksiksiz gücünü ve desteğini arkasına alarak EVET kampanyasını tam gaz yürüten EVETçilere gelince...

Onların (EVETçilerin) tek sorunu partili Cumhurbaşkanının istediğinin gerçekleşmesi. Ne 18 Madde ile gelen değişiklikleri incelediler, ne de EVET çıktığı takdirde değişmesi gereken kanunlar ile ilgileniyorlar. Gensorunun kalkması, denetimin sınırlandırılarak adeta sıfırlanması da onları kaygılandırmıyor. Nasıl olsa 5 yılda bir sandıkta durumu düzeltirim, eğer partili cumhurbaşkanı yanlış bir şey yaparsa (“Haşa, Haşa”) diye düşünüyorlar.

Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisinin Genel Başkanı Hitlerin başbakan olduktan 5.5 ay sonra nasıl Tek Adam yetkilerini tamamen ele geçirerek Führer (Önder, Yürüten) olduğunu anlattığınızda, EVETçiler partili Cumhurbaşkanı adaylarının böyle şeyler yapmayacağından emin olduklarını söylüyorlar. Bugün tanıdıkları bir kişinin bir gün gidip ne gibi birisinin gelebileceğini hiç düşünmüyor ve önemsemiyorlar.

16 Nisan’a giderken bugün için Anayasa’ya göre tarafsız fiiliyatta ise partisi ile bağlarını hiç koparmamış olan Cumhurbaşkanı ile Başbakanı 16 Nisan yolunda devletin bütün imkanlarını EVET için kullanıyor, medya da her ikisine de son derece cömert davranıyor.

Cumhurbaşkanı, 7 Nisan akşamı (Saat 21:00 idi) Adana’da STK temsilcileri ile konuşuyordu. Şu kanallar konuşmayı canlı olarak verdiler:

TRT Haber, TRT TÜRK, A Haber, Kanal A, TGRT, Ülke TV, Kanal 24, tvnet, NTV, CNN TÜRK, Habertürk ve Başkent TV (Haberal’ın televizyonu ! ). Digitürk’te tam 12 kanal.

EVET kampanyası için harcanan para çok yüksek oranda devletin parası. Yani milletin parası.

Kaynakların kullanılmasındaki eşitsizliğe medya desteğindeki eşitsizlik de eklenince ortaya çıkan tablo, 16 Nisan’da EVET çıkarsa neler ile karşılaşacağımızın ön bilgisidir. Bu eşitsizlikler EVETçileri, nedense, hiç rahatsız etmiyor. Onlar eşitsizlikten kendilerine ekstra çıkar sağlayabileceklerinin hesabını yapıyorlar.

Bugün için son söz: EVETçiler çok yüksek oranda Osmanlı özlemi içinde yaşayan ümmetçiler. Laiklik ilkesine de kesinlikle karşılar.

Yarın: HAYIRcılar Türkiye’nin var olan siyasi yapısının nasıl değişeceğinin hesabını yapmaya çalışıyorlar.

16 Nisan’a doğru - 2
MEHMET ARİF DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
11 Nisan 2017 Salı

9 Nisan günü gazete manşetleri arasında üçünü önemsedim:

Sözcü: “Osmanlı mı, Cumhuriyet mi?

Yeni Akit: Erdoğan: “Evet Tamam İnşallah”

Yurt: “Kılıçdaroğlu, Trabzonlulara Böyle Seslendi: Güç Sayıda Değil, Akıldadır”

Bu üç başlık bugünkü yazımın adeta özenle düşünülmüş bir özeti.

Erdoğan; “Ümmetçiler 16 Nisan’da beni Tek Adam yapacaklar, inşallah” diyor ve Kılıçdaroğlu istediği kadar “Güç akıldadır” desin, diye düşünüyor. Sözcü ise pişmiş aşa soğuk su katıyor. Sırası mı şimdi? Önce Tek Adam daha sonra Osmanlı, nihai hedef ise ümmette Tek Adamlık.

Kılıçdaroğlu’nun Trabzonlulara söylediklerine gelince… 1961 seçimlerinden beri sayıyı bir türlü bulamadı CHP. Muhakkak Akıl önemli ama madem sandık var, sayı da şart. Aksi takdirde ömür boyu kalırsın muhalefette.

16 Nisan’a doğru bir hesap yapalım. Eğer Evet çıkarsa bu referandumdan Hayırcılar sayıyı bulamamış olacaklar, oysa Hayırcıların tezleri çok daha güçlü ve doğru.

Hesap şöyle: AKP artı MHP’nin Bahçeli kanadı: % 55.

CHP artı HDP artı MHP’nin Bahçelisiz kanadı: en çok % 45.

Kararsızlar: % 10.

Menderes’in, 29 Kasım 1955 gecesi, “Siz o kadar güçlüsünüz ki, isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz” diye hitap ettiği Demokrat Parti Meclis Grubu, tamamı ön seçimle belirlenmiş adaylar arasından ülke genelinde % 58 oy ile sandıktan çıkan milletvekilleri idi. Sayı olarak TBMM’nin yüzde doksanını oluşturuyorlardı.

Bugün böyle sayılar yok ama asıl olmayan Türkiye siyasetinde ön seçim. Böyle olunca adaylar parti genel başkanı tarafından belirleniyor ve seçildikleri takdirde genel başkan ne isterse onu yapıyorlar. İşte bu nedenle partili cumhurbaşkanı aynı zamanda partinin genel başkanı (veya aday belirleyicisi) ise AKP-MHP koalisyonunun önerdiği yeni rejimde yürütme ve yasama iç içe oluyor. Bu sağlandıktan sonra Laik Cumhuriyetin adım adım ümmetçi Tek Adam rejimine dönüşme süreci başlıyor.

Bu durumu önlemek ve Cumhuriyeti kurtarmak için Hayırcıların Sayı’yı mutlaka bulmaları gerekiyor.

Bu mümkün olabilir mi?

Olur ama bugünkü CHP siyaset anlayışı ile değil. CHP’nin, 1965 seçiminden beri zaten Soğuk Savaş döneminde dahi bir işe yaramamış Sol felsefeden vaz geçmesi ve Merkez Sağ seçmenleri ile (benim fikrim) yeni bir çatı altında birleşmesi sonunda Sayı’ya ulaşılabilir.

Ben bu çatıya ‘Cumhuriyetçi Demokrat Türkiye’ diyorum.

Eğer 16 Nisan’da sandıktan Hayır çıkarsa bu operasyon kısmen gerçekleşmiş olacaktır.

Ancak hiç olmazsa son birkaç gün CHP sözcülerinin Merkez Sağ seçmenine seslenmeleri lazım, yani Kılıçdaroğlu’nun Yurt Gazetesi’nin manşetten verdiği sözün tam tersini.

Siyasette Güç, Akıl ve Sayı’nın ortak bir zeminde buluşturması ile sağlanabiliyor.

CHP’den bu önemli adımı atmasını bekleyebilir miyiz? Cumhuriyet’i kurtarmak için bizim başka seçeneğimiz yok, CHP’nin ise muhalefetten kurtulmak için !

Atatürk’ün TBMM’deki son konuşmasının son cümlesi "MEHMET ARİF DEMİRER" -“Kuvvetin yegane kaynağı olan Türk milletinin güzide vekillerini büyük bahtiyarlıkla EĞİLEREK selamlarım.” (1 Kasım 1937, TBMM Açış Konuşması) Ankara, ANAYURT GAZETESİ 17 Nisan 2017 Pazartesi

Atatürk’ün TBMM’deki son konuşmasının son cümlesi

MEHMET ARİF DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
17 Nisan 2017 Pazartesi

“Kuvvetin yegane kaynağı olan Türk milletinin güzide vekillerini büyük bahtiyarlıkla EĞİLEREK selamlarım.” (1 Kasım 1937, TBMM Açış Konuşması)

MENDERES’in 29 KASIM 1955 GECESİ TBMM DP GRUBUNA SÖYLEDİĞİ

“Sizin kuvvetiniz o kadar büyüktür ki, Hilafeti dahi geri getirebilirsiniz.” (Vatan, 30.11.1955)

ATATÜRK, o konuşmasında Meclis’teki tüm (% 100) milletvekillerine hitap etmişti.

Menderes, 1954 seçimlerinde, tamamı ön seçimle tespit edilen DP adayları arasından seçilen, DP milletvekillerine hitaben konuşmuştu. DP milletvekilleri 1955 yılında Meclis’in % 90 küsurunu oluşturuyordu, toplam 537 milletvekilinin 489’u.

Bu iki sözde vurgulanan hususlar: Kuvvetin kaynağı millettir. O’nun TBMM’deki temsilcileri bu kuvveti O’nun adına kullanırlar. Menderes’e göre bu güç, TBMM’nin % 90’ı, isterse Hilafeti bile geri getirebilecek kadar büyüktür.

Biz, 16 Nisan 2017 günü, Milleti ikiye bölerek (yaklaşık ortadan) bir Anayasa Değişiklik Paketini oyladık.

“HAYIR” diyenler, paketi incelemiş, içeriğini sakıncalı buldukları için HAYIR oyu kullanmışlardır.

“EVET” diyenler ise sandık başında Erdoğan’a duydukları güveni beyan etmişlerdir, paketin içeriğini incelemeye gerek görmeden ve de (büyük çoğunluk) incelemeden.

İşte tam bu noktada ilginç bir ironi yatmaktadır: Konu, Erdoğan’a güven ya da güvensizlik olarak algılanmamalıdır. Konu, TBMM’nin tüm yetkilerinin (hatta daha da fazlasının) bir kişiye bırakılmasıdır. O bir kişi Erdoğan da olabilir, Hitler özlemi ile yanıp tutuşan birisi de.

Bu nedenle 14 Nisan akşamı NTV’de kendisine sorulan bir soruya verdiği cevap nedeniyle Bahçeli’nin ne Anayasa Değişiklik Paketini doğru dürüst incelediğini ne de referandumun ruhunu anladığını söyleyebilirim. Bahçeli, bir gün önce Anayasa Değişiklik Paketinde eyalet sistemine imkan veren bir madde olduğu ihtimali üzerinde durmuş, bir Cumhurbaşkanı başdanışmanın bu konudaki beyanı nedeniyle ülkücülerin EVET oyu vermekte zorlanacaklarını söylemişti. Bunun üzerine gerek Cumhurbaşkanı gerekse Başbakan telaşlanarak eyalet sistemini düşünmediklerini açıklamışlardı.

Bahçeli’ye NTV’de yöneltilen soru, bu açıklamaları yeterli bulup bulmadığı şeklinde idi. Bahçeli’nin cevabı: “Fazlasıyla YETERLİ”

Bahçeli, referandum sonucu EVET olursa, yapılacak ilk seçimde Erdoğan’ın seçileceğini % 100 olası görmektedir. Ya 2029 seçimi? O seçimde kimin seçileceğini de biliyor mu?

Sorun, seçildiği takdirde Erdoğan’ın eyalet sisteminin önünü açıp açmayacağı değil, bugünden bilmediğimiz, tanımadığımız bir kişinin seçilerek bu Anayasa Değişiklik Paketindeki maddelere dayalı olarak böyle bir tercihi yapıp yapamayacağıdır.

Sorun paketteki bir anayasa maddesinin böyle bir tercihe imkan verip vermediğidir. Türkiye Barolar Birliği Başkanı dahil bir çok hukukçu referandum konusu pakette böyle bir maddenin olduğu konusunda birleşmektedirler.

Yarın: Bölünmüşlüğümüzle yaşamaya alışmak nasıl olacak?

Menderes bir şey daha söylemiş- Bugünü mü düşünmüş acaba? "MEHMET ARİF DEMİRER" -Menderes bakınız, “Sizin kuvvetiniz o kadar büyüktür ki, Hilafeti dahi geri getirebilirsiniz” dedikten sonra başka ne söylemiş: “Sizin KARŞINIZDA diktatör olmama imkan var mı?” (ANAYURT GAZETESİ 18 Nisan 2017 Salı)


Menderes bir şey daha söylemiş- Bugünü mü düşünmüş acaba?
MEHMET ARİF DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
18 Nisan 2017 Salı


Menderes bakınız, “Sizin kuvvetiniz o kadar büyüktür ki, Hilafeti dahi geri getirebilirsiniz” dedikten sonra başka ne söylemiş:

“Sizin KARŞINIZDA diktatör olmama imkan var mı?”

Şimdi, “EVET” diyerek o büyük kuvvetin tüm yetkilerini (yargı ile ilişkili yetkileri de hesaba katarsak, daha fazlasını) bir kişiye verenler, Menderes’in bu ikinci cümlesine göre kendi elleriyle bir diktatör yaratmış olmuyorlar mı?

Evet, Türk Milleti % 2.8 fark ile Menderes’in imkansız olarak düşündüğü durumu yarattı. 2019 seçiminde Cumhurbaşkanı seçilecek kişi, eğer bugünkü ‘zorunlu ön seçimsiz’ seçim sistemi değişmez ve ‘zorunlu ön seçim koşulu’ getirilmezse, TBMM’nin tüm yetkilerini üzerine almış olacak.

Kesin olmayan sonuçlar şöyle:

Yurtiçi: EVETler: 24 milyon 325 bin. HAYIRlar 23 milyon 201 bin Fark: 1 milyon 124 bin.

Yurtdışı: EVETler: 808 bin. HAYIRlar: 557 bin. Fark: 251 bin.

Tepkiler ise farklı: Başbakan Yıldırım: “Yeni bir dönem başladı.”

Erdoğan:” Millet dik durdu. Bölünmedi. Boşuna uğraşmayın, atı alan Üsküdar’ı geçti.”

CHP Genel Başkanı ve sözcüleri, bence yanlış bir yaklaşım ile, “İktidar partisi ilk defa dört büyük kenti kaybetti” diyerek İstanbul, Ankara, İzmir (büyük fark ile) ve Adana’da HAYIRların EVETlerden daha fazla çıktığını, Hatay’dan Edirne’ye kadar tüm Akdeniz, Ege ve Trakya’da önde olduklarını vurgulayacağı yerde mühürsüz zarf konusuna takıldı.

Yandaş medya ise % 51.4 oranında EVET’i, “Zafer” olarak nitelendirdi: İşte yandaşların başlıkları: “Halk İhtilali”, “Türkiye Kazandı”, Milletin Zaferi”, “Millet Yönetime El koydu”

Cumhuriyet: “Sandığa Gölge düştü” (Mühürsüz zarflar !), SÖZCÜ: “Vicdanınız Rahat mı?”

En gerçekçi başlık Birgün’de: Tüm eşitsizlikler içinde sürdürülen kampanyaya rağmen, “24 milyon Cesur İnsan” (HAYIR diyenler)

25 milyon EVET’e karşı 24 milyon HAYIR.

16 Nisan öncesi son yazımı şu sözlerle bitirmiştim:

“Ancak hiç olmazsa son birkaç gün CHP sözcülerinin Merkez Sağ seçmenine seslenmeleri lazım, yani Kılıçdaroğlu’nun YURT Gazetesi’nin manşetten verdiği sözün tam tersini.

“Siyasette Güç, Akıl ve Sayı’nın ortak bir zeminde buluşturması ile sağlanabiliyor.

“CHP’den bu önemli adımı atmasını bekleyebilir miyiz? Cumhuriyet’i kurtarmak için bizim başka seçeneğimiz yok, CHP’nin ise muhalefetten kurtulmak için!”

CHP bunu yapmadı, yapamadı. Merkez Sağ seçmenleri EVET cephesinde kaldı.

Bence yanlış ve yazık oldu. Bir önemli fırsat kaçtı.

2017’den 2019’a giderken yol haritası olasılıkları "MEHMET ARİF DEMİRER" - EVET/HAYIR oylarının eğitim düzeyine göre dağılımı ise çok düşündürücü!..(Ankara, ANAYURT GAZETESİ 24 Nisan 2017 Pazartesi)

2017’den 2019’a giderken yol haritası olasılıkları

MEHMET ARİF DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
24 Nisan 2017 Pazartesi


16 Nisan Referandumu geride kaldı. EVETçiler her ne kadar % 51.4 ile Erdoğan’a güvenlerini tazelediler ise de, AKP’nin 1994 yılından beri elinde tuttuğu İstanbul ve Ankara yanı sıra 16 büyükşehir (iddia edildiği gibi toplamda 17 değil, 18) HAYIR dedi; işte o iller:

Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Denizli, Diyarbakır, Eskişehir, Hatay, İstanbul, İzmir, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Tekirdağ, Uşak, Van

EVET/HAYIR oylarının eğitim düzeyine göre dağılımı ise çok düşündürücü:

Eğitimsiz ya da İlkokul mezunu olanlar % 70 oranında EVET derken, Yüksekokul veya Üniversite mezunları % 61 oranında HAYIR demişler. (Kaynak: www.ipsos.com.tr)

Bir başka ilgi çeken husus, Bahçeli’nin 7 Haziran 2015’de yapmadığını ve o nedenle Türkiye’yi 1 Kasım seçimine sürüklediği, CHP – MHP – HDP koalisyonunu seçmenin 16 Nisan günü sandık başında HAYIR çatısı altında oluşturmuş olması.

Partilerin güncel oylarını 1 Kasım seçim sonuçlarına bakarak, kabaca şöyle tahmin edebiliriz:

CHP: % 27

HDP: % 12

MHP’nin HAYIRcıları: % 7

Saadet Partisi: % 2

Toplam: % 48 eşittir 16 Nisan günü milletin iradesi.

Bu tabloya geniş açıdan bakarsak (Ben mühürsüzlüğü CHP kadar önemsemiyor, siyaseti yargıya bulaştırarak bir yere varılamayacağını kişisel deneyimlerim ile biliyorum.) seçmen 2019’da HAYIR diyen siyasi partilerden şunları bekliyor, diye düşünüyorum:

CHP; uzmanlardan oluşan bir Anayasa Kurulu toplayarak 2019’a kadar adam gibi bir Anayasa Taslağı hazırlamalı. Bu anayasa, 18 maddelik değişiklik paketinde olduğu gibi 1982 Anayasası’na yeni yamalar eklememeli, “ATATÜRK’ün kurduğu Cumhuriyet’in 100. Yılına yakışır, çağdaş, demokratik, Parlamenter sistemi geri getiren bir anayasa olmalı. Ayrıca CHP toparlanmalı ve en az % 30’u yakalamalı.

HDP; PKK ile arasına bir mesafe koymalı ve onlara şirin görüneceğim diye kendi vatandaşlarından uzaklaşmamalı, T.C. yasalarına saygılı olmalı Hedef % 12.

Bahçeli karşıtlarına mesaj: “MHP’yi bırakın, ne yaparsa yapsın. Nasıl olsa Bahçeli’ye boyun eğerek intihar etti. Sizler, ya bugün % 1’in bile altında sürünen ama hala daha örgütü var olan Demokrat Parti’de örgütlenin ya da benzer bir yeni parti kurarak Merkez Sağ oylarını AKP’den uzaklaştırmaya çalışın. Hedefiniz, MHP’nin 7 Haziran 2015 oyu olmalı: % 16.”

Saadet Partisi’ne mesaj: “Yalpalanmaktan vaz geç, yoksa eriyip gideceksin. Yerini ve rengini belli et. Erbakan’ın doksanlı yıllardaki oylarını yakalamaya çalış.”

Bu hedeflere yönelik olarak, çok çalışılırsa, maçın ikinci devresinin sonunda, 2019 seçimlerinde, (Saadet Partisi başarılı olmasa dahi) üç parti koalisyonu % 58 ile iktidar olur, Cumhuriyet kurtulur.

Seçimlerin sonunda oluşacak parlamento aritmetiğine göre hazırlanacak yeni Anayasa taslağı yeni bir referandum ile halkın oyuna arz edilebilir.

Maçın ikinci yarısında seçim ve siyasi partiler kanunlarında en az iki değişiklik yapılarak demokrasimiz çağdaşlaştırılmalıdır: % 3 Baraj ve tüm partilerde milletvekili adaylarının yasa gereği olarak % 90 oranında ön seçim ile belirlenmesi.

Bölünmüşlüğün böylesi "MEHMET ARİF DEMİRER" - 15 Yılda T. C. vatandaşlarının ortak değerleri birer birer yok edildi. Öyle bir bölündük ki… (Ankara: ANAYURT GAZETESİ 25 Nisan 2017 Salı)

Bölünmüşlüğün böylesi

MEHMET ARİF DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
25 Nisan 2017 Salı

15 Yılda T. C. vatandaşlarının ortak değerleri birer birer yok edildi. Öyle bir bölündük ki…

Eğitim Düzeyi açısından bakıldığında, “eğitimsiz – ilk veya ortak okul mezunları” arasında EVET, % 61. Öbür uçta “lise veya yüksek okul mezunları” arasında HAYIR, % 60.

Yurt içi seçmenlerin geçerli oylarının % 54’ünü oluşturan 18 büyük ilde (30 Büyükşehir Belediyesinden 18’inde) toplam 26 milyon geçerli oyun % 58.3’ü HAYIR.

Buna karşı geriye kalan 12 Büyükşehirlerimizde toplam 9 milyon geçerli oyun % 65.6’sı EVET. Büyükşehir olmayan 51 ildeki yaklaşık 13 milyon geçerli oyun da % 60.5’i EVET.

% 58.3 HAYIR oyuna eğitim düzeyi farklılaşmasını ekleyerek baktığımızda gördüklerimizi şöyle sıralayabiliriz:

Eğitim düzeyi yüksek, Bursa dışında en büyük illerimizde yaşayan, çoğu internet kullanan, bir bölümü yabancı dil de bilen vatandaşlarımız % 58 – 60 oranında HAYIR diyorlar.

HAYIR diyenlerin büyük çoğunluğu Cumhuriyetçi ve laiklik ilkesine saygılı, ATATÜRK ile en ufak bir sorunları yok, O’na sevgi ve saygı ile bağlılar.

Eğitim düzeyleri, HAYIRcılara kıyasla daha düşük, daha küçük yerleşim merkezlerinde yaşayan, laiklik yerine dünyaya ümmetçi düşüncelerle bakan vatandaşlarımız ise, HAYIR diyenlerden 1.3 milyon kişi (seçmen bazında) daha fazla.

Fark 1.3 milyon seçmen. Seçmen olmayan aile fertleri ile birlikte hesaplandığında yaklaşık 2 milyon T. C. vatandaşı. 80 milyon toplam nüfusun % 2.5’i. Her kırk kişi de bir kişi.

Bu kadar az sayıda vatandaşın tercihine dayalı olarak 80 milyon nüfusu olan bir ülkenin devlet yapısı, geleceği, bu kadar dramatik bir şekilde değiştirilebilir mi?

16 Nisan öncesi sürdürülen referandum kampanyasından kalan gözlemlerime göre, EVET diyenlerin çok büyük bir çoğunluğu, Anayasa Değişiklik Paketindeki 18 maddeyi hemen hemen hiç incelemeden, Erdoğan ilelebet Cumhurbaşkanı seçilecekmiş gibi oy kullandılar.

EVET propagandası yapan konuşmacılar, televizyon programlarında EVET’i savunan tartışmacılar, nasıl olsa dinleyicileri işin ayrıntısını bilmezler diye gerçekdışı şeyler söyleyebildiler. Çok sık tekrarlanan bir örnek: “Yürütmeyi Millet belirleyecek”

Kesinlikle yanlış. Millet bir kişiyi Cumhurbaşkanı seçecek. Partili bir kişiyi. O kişi, büyük bir ihtimal ile partisinin Genel Başkanı olacak ve yasal değişiklik yapılmazsa (Ben yapılmayacağı görüşündeyim) partisinin milletvekili adaylarını tek tek seçecek, ön seçimle belirleme yerine.

Eğer Cumhurbaşkanı seçilirse bu partili aday, seçildikten sonra dilediği kişileri kendine yardımcı ve bakan olarak atayacak. Atanan yardımcı veya bakanlar Meclis’e hesap verme zorunda olmayacaklar. Görüldüğü gibi “Yürütmeyi Millet belirleyecek” diye bir şey yok.

İşte devletin bütün gücü ve yandaş medya, TRT ve Anadolu Ajansı’nın olağanüstü desteği ile sürdürülen EVET kampanyası sonunda sadece 1.3 milyon daha fazla seçmen EVET oyu vermeye ikna edilebildi ve bu bir ZAFER olarak tanımlandı. Neyin zaferi, kime karşı zafer?

ÖZET: ATATÜRK’e saygılı, laiklik ilkesini benimsemiş, Cumhuriyetçiler HAYIRcı; eğitim düzeyleri göreli olarak daha düşük, ümmetçi ilkeleri tercih edenler ise çoğunlukla EVETçi.

Şeker Fabrikaları bir Atatürk projesidir "MEHMET ARİF DEMİRER" -ATATÜRK şeker fabrikalarına çok büyük önem vermişti. (Ankara - ANAYURT GAZETESİ 26 Şubat 2018 Pazartesi)


Şeker Fabrikaları bir Atatürk projesidir
MEHMET ARİF DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
26 Şubat 2018 Pazartesi


ATATÜRK şeker fabrikalarına çok büyük önem vermişti.

17 Kasım 1937 günü Pertek’te şeker ile ilgili ortaya şöyle bir hedef koymuştu: “Şeker fabrikalarının sayısı yirmiye çıkmaz ve şekeri ekmek kadar kolay alınır hale getirmezsek, gürbüz çocuklara hasret kalacağız”

O tarihte 1 kg şeker 30, 1 kg emek 10 kuruştu.
1937 yılında dört şeker fabrikamız vardı: Alpullu ve Uşak fabrikaları, gün farkı ile 1926 yılında üretime geçmişlerdi. Her iki fabrikayı da özel kişiler kurmuş ama işletememişlerdi. Devlet her iki fabrikayı da almış, Şeker Şirketi olarak bilinen kuruluş (resmi adı, Türkiye Şeker Fabrikaları A. Ş.) bu iki fabrika yanı sıra 1933 yılında Eskişehir, 1934 yılında da Turhal fabrikalarını kurarak dört fabrika yılda 100 bin tona yaklaşan bir üretim düzeyine ulaşmıştı.

Eskişehir fabrikasını altı ay gibi bir sürede tamamlayarak üretime geçiren fabrika müdürü Kazım Taşkent daha sonra Şeker Şirketinin Genel Müdürü olmuştu. ATATÜRK’ün Taşkent’e 4 Aralık 1933 tarihinde gönderdiği tebrik mektubu şeker sanayiine verdiği önemi çok iyi gösteren bir belge niteliğindedir:

“Bu yüksek eseri milli eseri yarım yıl gibi pek az bir zamanda başarmak teşebbüs ve himmetinde bulunan milli müesseselerimizi takdir ve tebrik ederim. Eserin fiilen vücud bulmasında bizzat çalışmış olan kıymetli arkadaşların ciddiyet ve yorulmaz faaliyetlerine hassaten teşekkür ederim…

“Türkiye Cumhuriyeti’ni böyle sanayi müesseselerle zenginleştirenlere, güzelleştirenlere minnet.” Gazi M. Kemal (Kazım Taşkent 1944 yılında Şeker Şirketinden ayrılarak Yapı ve Kredi Bankasını kurmuştur.)

Dönemin İktisat Vekili de fabrikanın üretime başladığını duyunca şu mektubu göndermişti:

“Kazım Beyefendi, Şeker Fabrikası Müdürü. Fabrikanın şeker istihsaline başladığını ve muntazam surette çalıştığını müjdeleyen telgrafınızı büyük bir memnuniyetle aldım.

“Bu mesele hakkında evvelce selahiyettar bir mecliste söylediklerimi tekrar ediyorum: ‘Fabrikanın kısa bir teessüsü harika denecek kadar bir muvaffakiyettir.’

“Sizi ve bütün arkadaşlarınızı hararetle tebrik ederim efendim.” M. Celal, 21 Ekim 1933. NOT: Fabrikada, kıştan çıkarken, Nisan ayında temel atılmıştı !

ATATÜRK’ün 20 şeker fabrikası hedefi, 1950 yılında bir başka şeker fabrikası sevdalısı başbakan olana kadar beklemişti: Adnan Menderes. 1950 seçim kampanyasında eline birkaç kesme şeker alıp, özellikle köylülere “Size yakında bu hiç tanışmadığınız Türk Şekerini tattıracağım” sözünü vermişti.

Menderes, 1956 yılına kadar 11 yeni şeker fabrikası kurmuş ve üretime geçirmişti. 1950 yılında 137 bin ton olan üretim 1960 yılında 640 bin olmuştu. Köylü şeker ile tanışmıştı.

Menderes’in temelini attığı fabrikalardan on ikinci (Ankara) ve on üçüncü (Kastamonu) fabrikalar 27 Mayıs Darbesinde inşa halinde idiler. Her ikisi de 1962 ve 1963 yıllarında üretime geçmişlerdi.

Yirminci fabrika ise 1982 yılında Konya Ilgın’da kurulmuş ve üretime geçmiştir.

Bugün (2018) şeker fabrikalarının özelleştirilmeleri arifesinde 1 kg ekmek 5, 1 kg kesme şeker yaklaşık 5 liradır. Eğer bu denge bozulur ya da T.C. vatandaşına iddia edildiği gibi gerçek şeker yerine yapay tatlandırıcılar vd. sunulur ise ATATÜRK’ü de Menderes’i de unutmayan Türk Milleti sorumlulara, günün moda deyimi ile Osmanlı Tokadını tattıracaktır.

10 Temmuz 2018 Salı

Kongre’ye doğru Demokrat Parti – 5-7 "Mehmet Arif DEMİRER" ANAYURT GAZETESİ 14 Mayıs 2009 Perşembe (Hüsamettin Cindoruk kimdir? Kongre sonuçları)

Kongre’ye doğru Demokrat Parti – 5
Mehmet Arif DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
14 Mayıs 2009 Perşembe


Dünkü yazımın başlığı ‘Süleyman Soylu Kimdir?’ idi. Sayın Süleyman Soylu DYP’nin oyları % 19’dan % 9.5’a erirken ve sonunda baraja takılırken İstanbul’da önce ilçe daha sonra 4 yıl il başkanı idi. Aslında bugün en güvenilir destekçisi olan Bn Çiller ile Sn. Soylu’nun da siyasetten emekli olması gerekirdi. Öyle olmadı ve 2008 yılında DP genel başkan oldu ! O aşamada partinin % 5.4 gibi küçümsenecek bir oyu kalmıştı. Sn. Soylu bu oyu önemsedi ve kendine hedef yaptı. Bu oyun altında kalırsa ayrılacağını açıkladı. Bu hedef de açıklama da yanlıştı. Önce, ilçe ve il başkanlığı yapmış bir siyasetçi olarak bilmesi gerekirdi ki, genel seçim sonuçları, yerel seçim sonuçları ile kıyaslanamaz. Yerel seçimlerde DP’nin aldığı % 3.7 partiye değil, yerel dinamiklerle oluşan dengelere ve kişilere verilen oyların toplamıdır. Örneğin, Bodrum yarımadasında kimsenin üzerinde durmadığı DP, Sn. Mehmet Kocadon’un kişiliği sayesinde merkez ilçe belediye başkanlığını almıştır. Bugün genel seçim olsa Bodrum’da DP’nin oyu % 3.7’nin çok altında kalır.
Sn. Soylu ikinci bir yanlışı yerel seçimlerden sonra olağanüstü kongre kararı ve geciktirdiği adaylık ilanı ile yaptı. Ayrılacağını ilan etti. Kongre kararı aldı ve adaylığını 12 Mayıs’a kadar geciktirdi. Oysa 76 yaşında bir eski tüfek 7 Mayıs günü DP Genel Merkezi’nde elini taşın altına koymuştu: Hüsamettin Cindoruk.
HÜSAMETTİN CİNDORUK KİMDİR?
 Yassıada’da Adnan Menderes’in avukatı değildi. 19 DP milletvekilinin avukatı idi, babam dahil.
1933 doğumlu. Yandaş basın, hesap bilmediği için 79, Sayın Bülent Arınç ise 80 yaşında olduğunu iddia ediyor !
Sn Demirel’in yasaklı olduğu dönemde DYP’yi yapılandırmış ve ayakta tutmuş bir kişi.
Yasak kalkınca da genel başkanlığı gerçek sahibine hiç çekinmeden bırakmasını bilmiş bir kişi.
Hataları yok mu?
İnsan olur da hatası olmaz mı?
Hemen iki tanesini ben açıklıyorum.
28 Mayıs 1993 günü DP Genel Başkanı rahmetli Hayrettin Erkmen ile ziyaretine gitmiştik. TBMM Başkanı idi. Hayretin Bey, “Hüsamettin, bu partinin başına senin geçmen lazım” dediğinde verdiği cevap yanlıştı: “Türkiye’nin sarışın ve güzel bir bayan başbakana ihtiyacı var.” O başbakanın hem DYP’yi hem de Türkiye’yi nerelere sürüklediğini ben unutmadım: Gümrük Birliği Antlaşması, 5 Nisan Kararları, % 165 enflasyon…% 9.5 oy !
1996 yılında ricamı kabul edip o tarihte Sayın Aydın Menderes’in terk ettiği Demokrat Parti’nin başına geçmedi. DTP’ni kurdu. Yanlıştı. Faturasını ödedi. Hesabı kapattı.
7 Mayıs 2009 günü her iki yanlışını da tamir etti, rahatını-huzurunu bir kenara bıraktı ve elini taşın altına koyarak Demokrat Parti genel başkanlığına aday olduğunu açıkladı.
76 yaşında bir insan, ülkenin en üst makamlarında bulunmuş, İstanbul’un en iyi semtinde evi, Ayvalık’ta yazlığı var. Televizyonların kombine biletli VİP konuğu.
Bütün bunları bırakıp aktif siyasete dönüyor. Tecrübe ile gençlerin enerjisini birleştireceğini söylüyor.
Birileri Hüsamettin Cindoruk’tan korkuyor. Kimler? Başta AK Parti. Arka planda Fethullah Gülen. Bakınız 12 Mayıs’ta AKSİYON’da ‘Darbeci mi, Emanetçi mi, Demokrat mı?’ başlığı altında neler yazmışlar:
“…DP çatısı altında Anavatan ve Abdullatif Şener’in kuracağı partiyi birleştirecek. Mesut Yılmaz başta olmak üzere eski ANAP’lı, DYP’li bakan ve milletvekillerini bir araya getirecek. Hatta ulusalcı ve sol kesimden siyasetçileri de bu ittifaka dâhil ederek merkez sağda alternatif oluşturacak. Bu ‘kutsal’ ittifakın asıl lideri daha sonra bir konsensüsle belirlenecek. 2011 seçiminde CHP ve MHP’nin yanı sıra bu ‘kutsal’ ittifak da Meclis’e girebilirse AK Parti iktidarına son verilecek.”
İşte korkunun nedeni bu. Mehmet Ağar’ın 2007 yılında yapmadığını Hüsamettin Cindoruk yapacak ve Merkez Sağ’dan ve Merkez’den kerhen giden oyları AK Parti’den geri alacak.
‘Hüsamettin Cindoruk kimdir?’in cevabı şudur: 2002 yılında Türk Milleti’nin Bn. Çiller’e “Yettin Artık” diyerek AK Parti’ye kerhen emanet ettiği oyları (Bn. Çiller genel başkan olduğunda % 27 idi) geri alacak kişi.
Darbeci mi, emanetçi mi yoksa Demokrat Partili mi, Kongre’de belli olacak !
Bugün 14 Mayıs. Tam 59 yıl önce ZAFER Gazetesi’nin manşetten verdiği şu cümleyi çok önemserim: ‘Türk Milleti nihayet beklediği güne erişti’
***Neden Demokrat Parti – 1
Mehmet Arif DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
15 Mayıs 2009 Cuma


Son iki gün bu sorunun cevabını araştıracağım: Neden Demokrat Parti?
13 – 14 Mayıs gecesi iki televizyon kanalında DP tartışıldı: Kanal B ve Kanal D
Kanal B’de (21:30 – 23:30) ben ‘ATATÜRK + Bayar –> DP Çizgisi’ni anlattım. Belgelerini gösterdim.
20 Eylül 1937 günü önce vekaleten kısa bir süre sonra asaleten başbakanlık görevine getirilen Bayar ile doruğa çıkan ATATÜRK-Bayar birlikteliğinin en önemli ürünü olan ve 17 Eylül 1938 günü Bayar’ın Dolmabahçe’de ATATÜRK’e arz ettiği yeni kalkınma planındaki yatırımlar hakkında ATATÜRK’ün şu sözlerini vurguladım: (Ekonomi hakkındaki son sözleri)
“Memleketin en önemli ve esaslı işlerini görüşüyoruz. Bunlar insanı yormaz bilakis hayat verir. Yakında fırtına (2. Dünya Savaşı) kopacak, yatırımları geciktirmeden ekonomik seferberlik anlayışı içinde gerçekleştirin ki, iktisaden kuvvetli olalım.”
ATATÜRK’ün vefatından sonra bir bakanlar kurulu kararnamesi ile 1938 Kalkınma Planı’ndaki yatırımlardan “sarfınazar” edilmişti. Planda 26 büyük ölçekli yatırım projesi vardı. 14 Mayıs’ta DP iktidara gelene kadar tamamı askıya alınmıştı.
14 Mayıs 1950 seçimlerinde tek başına iktidara gelen, üst üste üç seçim kazanan ve ortamı yok iken kararı verilen ve daha sonra CHP ve üniversite hocalarının (işte asıl Ergenekon !) hazırladıkları ortam ile 27 Mayıs 1960 günü gerçekleştirilen bir askeri darbe ile Meclis’ten çıkartılıp Yassıada’ya gönderilen Demokrat Parti, on yılda 260 daha da büyük ölçekli yatırım projesini gerçekleştirerek ATATÜRK’ün tanımına göre en önemli ve esaslı işleri tamamla-mıştır.
Dolayısı ile ATATÜRK +Bayar –> DP Çizgisi vardır. Gerçektir. ATATÜRK’ü kimse ne tekeline alabilir ne de bu çizgiyi inkar edebilir.
Bu çizginin en somut sonuç tablosu olarak da Ankara telefon rehberlerindeki meslekler bölümünde yer alan ticari abonelerin sayılarını gösterdim: (İstanbul, İzmir ve Adana telefon rehberlerini bulamadım. Bulsa idim daha da çarpıcı rakamlara ulaşmış olurduk.)
1938 yılında 215 abone
1950 yılında 185 abone – 12 yıl olduğu yerde kalmış.
1960 yılında 7 200 abone – Çok büyük bir artış. Ekonomi olağanüstü büyümüş.
İşte Demokrat Parti o ‘en önemli ve esaslı’ işleri yapmış ve ATATÜRK’ün bilinen son sözlerinde belirttiği gibi Türkiye’yi iktisaden kuvvetli bir konuma getirmiştir.
Kanal D’de (Genç Bakış Programı) 1:00 – 03:40 arasında Sn. Cindoruk Eskişehir Anadolu Üniversitesi öğrencilerinin sorularını yanıtlarken genel başkan seçildiği takdirde Demokrat Parti’nin neler yapacağını açıkladı.
Yeni bir anayasa,
Daha fazla demokrasi, gençlerin politikada daha etkili bir konuma gelmeleri,
YÖK yerine bir bilimsel danışma kurulu,
Kürsüde söylenenler dışında milletvekilliği dokunmazlığının kaldırılması,
Seçilenlerin 2 yılda bir mal varlıklarını açıklamaları zorunluluğu,
Yargının tartışmalardan uzak bir şekilde işler hale getirilmesi (daha önce de ‘organize savcı – organize mahkeme’ diyerek son uygulamaları eleştirmişti).
Sn. Cindoruk bir kez daha Adnan Menderes’in değil, dün yazdığım gibi babam dahil 19 DP milletvekilinin Yassıada avukatı olduğunu belirtti. Bunlar arasında idam edilen rahmetli Hasan Polatkan da vardı. Onun idam edilmiş olmasının kendi mesleki becerisi ya da bece-riksizliği ile ilişkili olmadığını vurguladı Sn. Cindoruk: “Kararlar hukuk dışında verilmişti.”
Yarın ‘Kongre’ye Doğru – Son’ yazımda ‘2011’e doğru Neden Demokrat Parti?’ sorusunun cevabını şu somut rakamlar ile vereceğim. Bn. Çiller’in sayesinde AK Parti’ye emaneten giden % 23 (% 27 idi, bugün % 4) oyun geri kazanılması hedefi. Böylelikle 2011’de AK Parti kendi gerçek boyutuna, % 14 (37 – 23) dönmüş, Türkiye de rahat bir nefes almış olacaktır.
Bir hatırlatma: DP Genel Başkan adayı Sayın Soylu, Türkiye’nin en büyük ili İstanbul’da 1999 – 2002 döneminde Bn. Çiller’in il başkanı idi. Baraja takılmada ciddi pay sahibidir.
NOT: Cindoruk fobisi Aydın Menderes’i tekrar TGRT ekranına taşımış. Şu cümlesine takıldım: “Cindoruk DP'den koptuğu gibi demokrasiden de koptu.” Sormazlar mı Sn. Aydın Menderes’e “Siz, mezara kadar Refah’a giderken çok mu demokrattınız, ya da DP’li?”
Kongre’ye sadece bir gün kaldı: Cuma günü…
***
Kongre’ye Doğru Demokrat Parti – 7
Mehmet Arif DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
16 Mayıs 2009 Cumartesi

Demokrat Parti 1950 – 1960 döneminde üst üste üç seçim kazanmıştır. Üst üste üç seçim kazanan tek partidir.
1954 seçimlerinde % 58.4 oy almıştır. Bu siyasi tarihimizin rekorudur.
2009 yılında durum nedir?
Yerel seçimlerden sonra yazılı olarak, “Kongre’ye gitmeyin. Partiye zarar verirsiniz” demiş olmama rağmen Sayın Soylu Kongre ilanı aldırmış ve il başkanlarının ricalarını da göz ardı ederek Kongre’den vazgeçmemiştir. Sanki partiyi % 3 - % 4 aralığında tutmak yönünde gizli bir misyonu varmış gibi?
16 Mayıs 2009 sabahı genel başkanlık için üç aday vardır:
* DYP eski Genel başkanı Sayın Hüsamettin Cindoruk
* DYP İstanbul il başkanı olarak partinin 1999 yılında İstanbul’da aldığı % 5.44 oranındaki oyu 2002 yılında % 3.62’ye düşüren Genel Başkan Sayın Soylu
* Demokrat Parti’nin en değerli bürokratlarının başında gelen rahmetli Kemal Aygün’ün torunu ve Sanayi eski Bakanı rahmetli Nuri Bayar’ın oğlu Sayın Mehmet Ali Bayar
Demokrat Parti’nin 2009 yılında oyu % 4’ün altındadır. Bu oyun önemli bir bölümü, belki de yarısı, partiye değil yerel partililere verilmiştir. Bodrum örneğini vermiştim.
Bugün (16 Mayıs) yapılacak Kongre, partiyi üçe bölmüştür:
Sn. Soylu ki, İstanbul il başkanı olarak son derece başarısız bir performans sahnelemiştir, 2007 yılında Sn. Cindoruk genel başkan adaylığından vazgeçince, oluşan boşluğu doldurarak aday olmuş ve 6 Ocak 2008 günü Kongre’de genel başkan seçilmiştir. O tarihte partinin oyu, kağıt üzerinde de olsa, % 5.54 idi. Sn. Soylu bunun % 1 olduğunu iddia ediyor.
Sayın Mehmet Ali Bayar’ın, Sn. Cindoruk (ki, kendisine Sn Demirel’in tam destek verdiğini duymayan sağır sultan kalmadı) karşısında aday olmasını d e ğ e r l e n d i r e m i y o r u m.
Var olan üç adaydan yalnız Sn. Cindoruk, Demokrat Parti’nin 2011 misyonunu doğru belirlemiştir:
Bn. Çiller’in sayesinde AK Parti’ye emaneten giden % 23 (% 27 idi, bugün % 4) oyun geri kazanılması. Böylelikle 2011’de AK Parti kendi gerçek boyutuna, % 14 (37 – 23) dönmüş, Türkiye de rahat bir nefes almış olacaktır.
Sn. Cindoruk’un bu hedefini Sn. Soylu değerlendiremezken, AK Parti (Fethullah Gülen?) çok iyi anlamış ve yandaş basını koro halinde çalıştırmıştır: Zaman-Vakit-Yeni Şafak-Bugün vd.
Ne yazık ki bu AK Parti/Gülen korosuna Adnan Menderes’in oğlu da katılmış, yetmemiş 65 DP eski milletvekili yakınları (ben ve birkaç arkadaşımız imzalamadık) da yazılı olarak Sn. Soylu’ya desteklerini açıklamışlardır.
Ve de ne yazık ki, 65 kişinin içinde Bayar’ın torunları da vardır.
Ben, 13 Mayıs gecesi Kanal B’de ‘ATATÜRK + Bayar ? DP Çizgisi’ni vurguladım.
Bayar’ın torunları ise ‘Nursi – Menderes Çizgisi’ diyen Sn. Soylu’yu destekliyorlar !
Şimdi herkese (özellikle 65 DP eski milletvekili yakınları ile Sayın Mehmet Ali Bayar’a) sesleniyorum:
“Henüz çok geç değil. Gelin, Kongre’de Sn. Cindoruk’u desteklediğinizi açıklayın, Demokrat Parti’yi % 3 – % 4 arasındaki sıkışıklığından kurtarın ve ilk hedef olarak % 27’ye ulaşmasına yardımcı olun. Küçük hesaplar peşinde küçük rakamlara boyun eğmiş kişilerden uzak durun.”
Hatırlayın: “ATATÜRK + Bayar ? DP Çizgisi’nin on yıllık ortalaması % 54 idi, % 5.54 değil, % 3.7 hiç değil.
***
DP’nin 16 Mayıs Kongresi ve sonuçları
Mehmet Arif DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
20 Mayıs 2009 Çarşamba

Demokrat Parti’nin kuruluşunun 63. Yıldönümü 7 Ocak 2009 günü Sn. Soylu güzel bir konuşma yaptı. 9 Ocak günü kendisini tebrik ettim. (Eğriye eğri – Doğruya doğru)
18 Ocak 2009 – Tercüman’da Fethullah Gülen promosyon yazısı ile ortaya bir iddia atıldı: Nursi-Menderes arasında yakın bir ilişki vardı. Bu sayede, Nursi’nin sayesinde, 1950-1960 döneminde Doğu ve Güneydoğu’da hiç isyan olmadı.
Bu yazıdan sonra Sn. Soylu söylemini değiştirdi. Bir yanda Tercüman’daki bu gerçekdışı iddiayı sürdürdü öte yanda Sn. Demirel ve Sn. Cindoruk’tan ‘darbeci-ergenekoncu’ olarak bahsetmeye başladı.
Tercüman’daki yazıyı DP Genel Başkanı ve Yardımcısına gönderdim. Bir tekzip bekledim. Herhangi bir tepki çıkmadı. Yazıyı ayrıca Sn. Aydın Menderes’e de gönderdim. Bekledim ki, Sn. Menderes, “Babam Nursi ile hiç görüşmedi” desin. Demedi. Neden demediğini anlamıyorum çünkü on yıl boyunca Menderes, Nursi ile aynı mekanda bulunmadı ve Nursi’nin kendi deyimi ile ‘mesafeli’ durdu.
Tercüman’ı Basın Konseyi’ne şikayet ettim. Basın Konseyi ilk aşamada şikayetimin YERSİZ olduğu kararını verdi.
Yani? Menderes Nursi’nin elini sıkmış (öpmüş) ! Basına Konseyi’ne, kendilerini kınadığımı yazdım.
3 Mart günü www.haber7.com, DP genel başkanının Kocaeli tv’deki konuşmasın haber olarak yayımladı ve kaynak olarak Yeni Asya gazetesini gösterdi.
Yerel seçimlerden ve Sn. Soylu’nun ‘Ayrılacağım’ açıklamasından hemen sonra, 31 Mart günü, DP Genel Başkanına çok özel bir mektup gönderdim. Kongre’ye gitmeyin, dedim. Bu mektupta Pakistan’da (Svat’ta) olup bitenlere dikkatlerini çektim.
Herhangi bir cevap gelmedi ama, ertesi gün DP GİK, 16 Mayıs 2009 Kongre’sini ilan etti.
2 Mayıs günü Demokrat Parti eski milletvekillerinin 65 yakınının imzasını içeren bir mektup Genel Başkan’a verildi. Mektupta 65 kişinin Sn S. Soylu’yu destekledikleri açıklandı. Sn Soylu bu mektubu ‘çok önemli bir siyaset belgesi’ olarak tanımladı.
Bu tanımlamaya uyan ben ve birkaç arkadaşım çeşitli gerekçelere dayalı olarak adı geçen mektubu imzalamadık.
7 Nisan günü Sn. Cindoruk adaylığını ilan etti. Elimi taşın altına koyuyorum, dedi.
Adaylığını ilan ettikten sonra Yandaş Basın ve Yandaş Televizyonlar Sn Cindoruk’a saldırmaya başladılar. Bunlara bir eleştiri yazısı gönderdim ve sordum: ‘Nedir bu telaş?’
Anayurt gazetesinde Kongre’ye doğru 7 yazım yayımladı ve 16 Mayıs gününe geldik.
Son yazımda mühendis olarak bir hesap yaptım: DYP’nin 1991 oyu % 27 idi. Bugün % 4. Fark % 23. Bu oy çeşitli nedenlerle (Çiller-Soylu ağırlıklı) AK Parti’ye gitti. Geri alacağız.
Yazının ortaya koyduğu hedef şu idi: 2011 yılında AK Parti’yi tek başına iktidardan uzaklaştıracak ve 1. Parti olarak iktidara geleceğiz.
16 Mayıs günü Demokrat Parti’nin 5. Olağanüstü Kongresi’ne katıldım. Gözlemlerimi özetliyorum:
Kongre’ye katılan yaklaşık bin delege Sn. Soylu’nun genel başkanlığı döneminde kongrelerini yapan il ve ilçelerde seçilmişlerdi. Kongre’ye telgraf gönderen Bn. Çiller’in telgrafı okundu-ğunda uzun uzun ve heyecanlı bir şekilde alkışladılar.
Gerek delegeler gerekse misafirler kongre salonuna girerken üç genel başkan adayından en çok Sn. Soylu’yu alkışladılar ve sık sık ‘Soylu Başbakan’ sloganları atıldı.
Sn. Soylu, konuşmasında Bayar’dan bahsetti. Başlarken ‘ATATÜRK ve Bayar’ diye giriş yaptı. Ancak bu olumlu girişi sürdüremedi ve yine Sn. Demirel ve Sn. Cindoruk’a yönelik ‘darbeci-ergenekoncu’ suçlamalarını tekrarladı; 28 Şubat postmodern darbesi, 367 sayısı ve 27 Nisan e muhtırası iddiaları ile.
İkinci genel başkan adayı Sn. Mehmet Ali Bayar, ‘genç genel başkan’ imajı vermek istedi. Konuşmasını bu eksende sürdürdü. Söyledikleri arasında önemli mesajlar ile gereksiz ayrıntılar bir arada kafa karıştırdı. İlk turda 16, ikinci turda 3 oy alması, delegelerin bu konuşmadan etkilenmediklerinin göstergesi oldu.
Sn. Cindoruk ise, iki genç ve dinamik adaydan sonra yaşının ve deneyimlerinin hakkını verdi. Çiller-Soylu ağırlıklı 944 delegenin 480’nin oyunu almak başarısını gösterdi. Bunu yaparken Soylu gibi yanlış hedefe (diğer genel başkan adayı Sn. Cindoruk) yönelik ya da Sn. Bayar gibi hedefsiz bir konuşma yapmak yerine hedefini çok net bir şekilde belirledi: AK Parti iktidarı ve Başbakan Erdoğan.
Sn. Soylu’nun konuşmasından sonra delegelerin tercihlerinin % 60 Soylu’dan ve % 40 Cindoruk’tan yana oluşması beklenirken Sn. Cindoruk’un doğru hedefe yönelik konuşması dengeleri değiştirdi ve Kongre Demokrat Parti’ye yakışır bir olgunlukla sonuçlandı.
Birinci Tur sonuçları:
Hüsamettin Cindoruk: 480
Süleyman Soylu: 448
Mehmet Ali Bayar: 16
İkinci Tur Sonuçları:
Hüsamettin Cindoruk: 535
Süleyman Soylu: 389
Mehmet Ali Bayar 3

Sn. Soylu ve Sn. Bayar ikinci turdan sonra çekildiler. Eğer Sn. Cindoruk’un konuşmasından hemen sonra çekilmiş olsalardı, kanımca, daha iyi olurdu ve Demokrat Parti bölünmüş ya da bölünecek görüntüsü verilmezdi. Kongre’nin hemen ardından Sn. Soylu ve AK Parti’ye daha yakın olan il örgütlerinden, Hatay’dan başlayarak, tek-tük istifa haberleri geldi.
Sn. Cindoruk ve arkadaşlarının partiyi kısa biz zamanda toparlayıp, en küçük hedef olarak 1991’in % 27’sine yönelik sağlam bir çizgide (‘ATATÜRK + Bayar ve DP çizgisi’) iler-leyeceklerine inancım tamdır.

Kongre’ye Doğru Demokrat Parti – 2, 3 ve 4 "Mehmet Arif DEMİRER" ANAYURT GAZETESİ 11 Mayıs 2009 Pazartesi, Salı, Çarşamba (Süleyman Soylu kimdir? Süleyman Soylu 21 Kasım 1969 yılında İstanbul'da doğdu... 17 Temmuz 1995 yılında yapılan DYP Gaziosmanpaşa İlçe Kongresi'nde 25 yaşında ilçe başkanı seçildi.)

Kongre’ye Doğru Demokrat Parti – 2 (3 ve 4)
Mehmet Arif DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
11 Mayıs 2009 Pazartesi

Önce bir küçük bilgisayar hatasını düzeltmek istiyorum. Dünkü (birinci) yazımda bilgisayar uyuşmazlığından doğan bir hata var. ‘ATATÜRK + Bayar ok (–>) DP’ çizgisinden bahsederken ok yerine soru işareti çıkmış. Soru işareti ok olacak.
Bunun açıklaması da şöyle. 20 Eylül 1937 – 10 Kasım 1938 tarihleri arasında ATATÜRK-Bayar ikilisi çok güzel işler başarmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti’nin 15inci yılı, 1938, muhteşem bir yıldı. 17 Eylül 1938 günü Başbakan Bayar, Dolmabahçe’de ATATÜRK’e yeni kalkınma planını arz ederken ATATÜRK’ün söylediği şu sözler çok önemlidir:
“Memleketin en önemli ve esaslı işleri bunlar. Ekonomik seferberlik anlayışı içinde, gecikmeden, tamamlayın bu yatırımları ki, iktisaden kuvvetli olalım. Yakında fırtına kopacak”.
Bunlar ATATÜRK’ün üç tanık önünde (Bayar - Prof. Afetinan ve Genel Sekreter Soyak) söylediği ekonomi ile ilgili son sözleridir. Bayar’ın sunduğu planda 26 büyük yatırım projesi vardı. İşte, 14 Mayıs 1950 günü Demokrat Parti iktidara gelene kadar askıya alınan 1938 kalkınma planı yatırımlarını gerçekleştiren Demokrat Parti’dir. Hem de on katını: On yılda 260 büyük yatırım. Barajlar, termik santraller, limanlar, yollar, fabrikalar…
‘ATATÜRK+Bayar –> DP’ çizgisi 1950 – 1960 arasında Türkiye’yi açlıktan, ilaçsızlıktan ve karanlıktan kurtarmış, karnını doyurmuş, rahatlatmış ve büyütmüştür. On yılda % 140 büyüme, üst üste her yıl % 9. Rekordur. ATATÜRK’ün 10uncu yılda koyduğu hedeflere yaklaştırmıştır bu çizgi Türkiye’yi, muasır medeniyete.
Bugün Türkiye’nin yeniden böyle bir rahatlamaya ve büyümeye ihtiyacı vardır. Bu büyüme Sn Soylu’nun yerel seçimlerden sonra sergilediği, benim kesinlikle anlayamadığım, davranışları ile gerçekleşmez. % 5.4 hedefini koymak yanlıştı. Sn Soylu kendi kendine böyle bir hedef koydu. % 3.7’lik sonuç bir olağanüstü kongre gerektirmezdi. Kendisine Kongre kararının alındığı GİK toplantısından önce yazılı olarak böyle bir kararı almamasını bildirdim. Kongre kararını aldıktan sonra il başkanları aynı doğrultuda (benim kongre ilanından önce yaptığım) çağrıda bulundular ve Kongre’ye gidilmemesini istedikler. Dinlemedi.
DP yakınları 2 Mayıs günü benim katılmadığım bir çağrıda bulundular. Sn. Soylu, bu çağrıyı ‘çok önemli bir siyasi belge’ olarak nitelendirdi. Ama bugün 10 Mayıs, hala karar bile vermedi.
Demokrat Parti yakınlarının Mektubu ile ilgili olarak Demokrat Parti’nin internet sitesinde ‘Cevap’ başlığı altında şöyle bir açıklama var:
''Bu misyon için üzerimize ne düşüyorsa, bundan geri çekilmeyeceğim. adaylık konusundaki kararımızı birlikte alacağız, birlikte değerlendireceğiz, bu muhasebeyi birlikte yapacağız''
Bu açıklamanın yanında da Sayın Aydın Menderes’in dünkü yazımda yorumladığım basın toplantısında yaptığı talihsiz beyanları bulunuyor.
Ben buna ‘cıvık-cıvık demokrasi’ diyorum. Demokrat Parti bu sürece Bn. Çiller’in genel başkanlığı döneminde girmiştir. Bn. Çiller DYP’yi % 27 ile almış, 2002’de % 9.5 ile baraja takılı bırakmıştır. Ardından yaşanan Ağar Dönemi ise tam bir kabustur.
Demokrat Parti bu kabustan çıkmalıdır ki, Türkiye nefes alsın. Bunu yapabilecek bir kişi, Sn Cindoruk, ortaya çıkıp, “elimi taşın altına koyuyorum. Tecrübe ile gençlerin enerjisini birleştireceğim” dediği zaman da koro halinde ve telaş içinde bakınız kimler seferber oldular (kronolojik sıra ile):
* 2 Mayıs 2009 – Aralarında BAYAR’ın torunları da bulunan 65 DP eski milletvekili yakınları (Ben katılmadım ve katılmama nedenlerimi yazılı olarak Sayın Dr. Nilüfer Bayar-Gürsoy’a bildirdim, 30 Nisan 2009 günü)
* 7 ve 8 Mayıs 2009 – Zaman-Yeni Şafak-Vakit gazeteleri
* 8 Mayıs 2009 – Sayın Aydın Menderes
* 9 Mayıs 2009 – Bn. Çiller.
Bu satırları yazarken bir e posta iletisi geldi. Henüz tahkik edemedim ama doğru olma ihtimali yüksek olduğu için alıntılıyorum:
“Aydın Menderes bir hafta önce Soylu'ya 11 trilyonun hesabını sorarken kendisinin Genel Başkan olması hayalini kuruyordu. "Pazara kadar değil mezara kadar" dediği partiyi 28 Şubat sürecinde korkarak terk etti. DYP-ANAP birleşmesini sabote etti. Babasının adını sıkıntıya sokuyor. Susmalı ve saygı duyulmalı. O kadar. AKP'ye hizmet ediyor istemeyerek.” (Gönderen Aytun Çıray, Türk Time yazarı)
Acaba istemeyerek mi yoksa isteyerek mi?
Demokrat Parti’nin 16 Mayıs Kongresi, benim ‘ATATÜRK + Bayar –> DP Çizgisi’, Sn. Cindoruk’un ise ‘Merkezde Birlik’ olarak tanımladığı değişimin yolunu açmalıdır.
Sn Soylu’ya çağrıda bulunanları (yukarıda sıraladığım) bir araya getiren ortak bir paydanın bulunmadığını özellikle vurguluyor ve Sn. Soylu’nun bu saatten sonra aday olsa bile başarılı olamayacağını düşünüyorum.
***
Kongre’ye Doğru Demokrat Parti – 3
Mehmet Arif DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
12 Mayıs 2009 Salı

Demokrat Parti Genel Başkanı Sayın Süleyman Soylu 10 Mayıs akşamı CEM TV’de kendisine yöneltilen soruları cevaplandırdı. İki somut cevabını alt alta yazıyorum:
* Merkez Sağ kimliğini yitirmiştir. Merkez sağa yeni bir kimlik gerekmektedir.
* 12 Mayıs Salı günü saat 13:00’de 16 Mayıs günü genel başkan adayı olup olmayacağını, arkadaşları ile danışmalarını tamamlayarak, açıklayacaktır.
Bu arada bazı Demokrat Partililer, Sayın Soylu’ya destek amacı ile kaleme alınan mektupta adları bulunan DP eski milletvekillerinin yakınları 65 kişiden on birine bir elektronik posta iletisi gönderdiler. Metnini aşağıda veriyorum: (Bu iletinin altında benim de imzam var)
Sevgili Kardeşlerimiz,
Sizler bu mektubu Sn. Hüsamettin Cindoruk’un adaylığını açıklamasından (7 Mayıs) yaklaşık bir hafta önce imzaladınız.
Sn. Cindoruk adaylığını açıkladıktan sonra başta Fethullah Gülen’in gazetesi Zaman olmak üzere yandaş gazetelerden Vakit (Dilipak’ın köşe yazısı yazdığı gazete) ve Yeni Şafak’ta Cindoruk karşıtı ve Soylu lehinde yazılar yayımlandı. Sayın Aydın Menderes yaptığı basın toplantısında karşıtlığın da, Soylu promosyonunun da dozunu artırdı. Ardından, 9 Mayıs akşamı kervana Bn. Çiller katıldı.
Böylelikle sizler sözcüğün tam anlamı ile kontrpiyede kaldınız: Sizler – Zaman/Vakit/Yeni Şafak – Aydın Menderes – Bn. Çiller, şu anda aynı kampta yer almış bulunuyorsunuz.
Şu hususu gerekçe göstererek mektuptaki davetinizi geri çekebilirsiniz:
Mektup yazıldığında ortada bir genel başkan adayı yoktu.
Şimdi var. DYP eski Genel Başkanı Sayın Hüsamettin Cindoruk.
Dolayısı ile Kongre günü delegelerin partinin başında bir genel başkan adayı olmadığı için endişelenmelerine ve adaylığını koymayacağını ısrarla belirten Sn. Soylu’ya bir defa daha çağrıda bulunmalarına gerek kalmamıştır.
Başka anlatımla 2 Mayıs günü takdim edilen mektup geçerliğini yitirmiştir.
Sayın Soylu’nun CEM TV açıklamasındaki önemli husus Merkez Sağ’a acilen gerekli olan yeni bir kimliktir. Ben Türkiye’nin içinden geçtiği son derece kritik dönemeci dikkate alarak bunu uzun bir süredir ‘ATATÜRK + Bayar – DP Çizgisi’ olarak tanımlıyordum.
Sayın Hüsamettin Cindoruk’un genel başkan adaylığını açıklamasından sonra çıktığı Kanal A ve TVNet’te sinirli hatta öfkeli bir performans sahneleyen Sn. Soylu, CEM TV’de daha sakin ve inandırıcı idi. Evet, Merkez Sağ’a yeni kimlik gerçekten zorunlu. Yalnız Sayın Soylu’ya hatırlatmak istiyorum. Merkez Sağ’ın Demokrat Parti’den gelen çok kuvvetli ve belirgin bir kimliği vardı. Bu kimlik 27 Mayıs Darbesi ile silinmemiş ve Adalet Partisi ile 12 Eylül’e, Doğru Yol Partisi ile de 1993 yılına kadar dimdik ayakta kalmıştı, Sayın Demirel ve Sayın Cindoruk sayesinde.
1993 yılında DYP’de genel başkan değişikliği olmuş, 1994 yılında T.C. tarihinin en büyük enflasyon-devalüasyon krizi yaşanmış ve partinin oyları % 27’den % 9.5’a inerken kimliği de belirsizleşmiştir. Bunun tek sorumlusu ise bugün Sayın Soylu’nun destekçisi Bn. Çillerdir.
DP Genel Başkan Yardımcısı sıfatımla 1995 yılı ekim ayında katıldığım bir TGRT programında bir broşür dağıtmıştım. Başlığı şöyle idi:
24 ŞUBAT 1995 TARİHLİ AVRUPA BİRLİĞİ BELGESİ İLE
Gümrük Birliği Uğruna Kıbrıs Türkü’nü Feda Ettiği İçin
BAŞBAKAN TANSU ÇİLLER İSTİFA ETMELİDİR
İşte Merkez Sağ’ın kimliğini bu tür olaylar YOK etti:
Ekonomide kötü yönetim, Kıbrıs’ta çuvallama ve Türkiye’ye on yılda 100 milyar Dolar ek dış ticaret açığı yükleyen anlamsız Gümrük Birliği - anlamsız çünkü AB Ortak Dış Ticaret politikasına uyma zorunluluğu var ama biz AB Ortak Dış Ticaret politikasını belirleyenlerin arasında değiliz. Bu politika aleyhimize işliyor. Örnek: Tekstil Sektörü.
Tümünün sorumlusu bugün Sayın Soylu’nun destekçisi Bn. Çiller. Ancak bugün Sayın Soylu’yu başkaları da destekliyorlar: Yandaş basın (Zaman-Vakit-Yeni Şafak), Aydın Menderes ve aralarında Bayar’ın torunları da bulunan DP eski milletvekillerinin bazı yakınları. Karmaşık bir kadro !
Merkez Sağ’ın kimliğine gelince. Bu konuda Sayın Soylu kesin bir reçete yazamıyor. Seçimlerden önce ‘Nursi- Menderes’ diyordu. Umarım bu iki kişinin hiçbir zaman bir araya gelmediklerini Sayın Soylu da artık anlamıştır. Yine umuyorum, şu söyleminin de yanlışlığını görmeye başlamıştır: ‘Demirel-Cindoruk-Ergenekon’. Bu durumda şu çizgiye yaklaşırsa hem Demokrat Parti’ye hem de Merkez Sağ’a hizmet etmiş olur: ‘ATATÜRK + Bayar – DP’
CEM TV’de “Bunun için varım” diyordu. Hodri meydan… Kongre’ye 3 gün kaldı.
***
DP’de Kongreye doğru – 4
Mehmet Arif DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
13 Mayıs 2009 Çarşamba


Süleyman Soylu kimdir?
Süleyman Soylu 21 Kasım 1969 yılında İstanbul'da doğdu... 17 Temmuz 1995 yılında yapılan DYP Gaziosmanpaşa İlçe Kongresi'nde 25 yaşında ilçe başkanı seçildi.
29 Nisan 1999'da 30 yaşında DYP İstanbul İl Başkanlığı'na atandı. 2002 genel seçimlerinde milletvekili adayı olmak için bu görevinden ayrıldı…6 Ocak 2008 tarihinde yapılan Demokrat Parti'nin 4. Olağanüstü Kongresi'nde geçerli 800 oyun 529'unu alarak genel başkan seçildi.
29 Mart 2009 akşamı % 3.7’yi görünce ayrılacağını ilan etti. 1 Nisan günü DP GİK, 16 Mayıs günü yapılacak Olağanüstü Kongre’yi ilan etti. 7 Mayıs günü Sayın Hüsamettin Cindoruk, adaylığını ilan etti.
Ufukta iki aday daha gözüküyor: Sayın Süleyman Soylu ve Sayın Mehmet Ali Bayar.
3.7, şimdilik 3’e bölünerek 1’e yaklaştı.
Soruyu yineliyorum: Kimdir Sayın Süleyman Soylu?
Sn. Soylu 2009 yılında iki değişik kişilik arz etmiştir:
Sait Nursi hayranlığı ve Nursi – Menderes ilişkisi vurgusu: 3 Mart 2009 Kocaeli TV’de söyledikleri:
“Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da 1950-1960 arasında, bu millet bilsin, bir tek Kürt isyanı olmamıştır…1950-1960 arası Demokrat Parti öyle bir politika uygulamış ki… buradaki karmaşıklıkların tamamına son vermiş. Buna en büyük katkıyı da Said Nursî yapmış.
“Sen ‘Demokrat Partiyi destekliyor’ diye tahammül edememişsin. 1960 yılından sonra mezarına tahammül edememişsin, başka yere nakletmişsin. Cesedine tahammül edememişsin. Peki kimi ikame etmişsin yerine devlet olarak, Apo’yu ikame etmişsiniz…Bu yanlış bir devlet politikasıdır. Bugünkü kavgaların sebebi de odur zaten. Bugünkü sıkıntıların sebebi budur.”
28 Nisan Sendromu ve Bn. Çiller hayranlığı: 11 Mayıs 2009 Bugün Gazetesi’nde yayımlanan Söyleşi:
“DP demokrasi ve milli iradeyi temsil ediyor. Merkez sağ özellikle bazı dönemlerde kontrol edilmeye çalışıldı. En büyük kontrol sistemi korku. 1960'da yapılan darbeden sonra 1961'de Menderes'in fotoğrafıyla sağın bütün siyasetçilerini sindirmeye çalıştılar. Şu anda yaşadığımız süreçte anlıyoruz ki, sağın içerisine dönem dönem sızmalar oldu…Yakın tarihe bakın, 367 süreci, cumhurbaşkanlığı seçimi, 28 Şubat...
“Bu mücadelede taraflar çok net. 28 Şubat'ın mağduru kim? DYP. O günkü genel başkanı kim? Sayın Çiller. Tarafları yeniden tanımlamaya gerek yok. 28 Şubat'taki taşeronluk bugün de devam ediyor. Bu kadar basit. Bunun herkes farkında. O zaman onlar güçlüydü, şimdi biz güçlüyüz.”
YORUM:
Sn Soylu’ya göre, 28 Şubat çok kötü bir hata mağduru da Bn. Çiller idi.
28 Şubat’ta partinin oyu % 19 idi. Bu mantığa göre 28 Şubat’tan bir sonraki seçimlerde milletin yapılan hatayı tamir etmesi ve oyların Bn. Çiller’e akması beklenirdi.
Ne oldu? 1999 seçimlerinde Bn. Çiller’in DYP’sinin oyu % 19’dan % 12’ye düştü. 2002 yılında ise çöküş devam etti ve Bn. Çiller’in partisi baraja takıldı: % 9.5
Dolayısı ile DYP 1991’de Demirel-Cindoruk ile % 27’ye ulaşmış ve iktidar olmuş iken, 1993’de Genel Başkan olan Bn. Çiller döneminde partinin yaşadığı çöküşte Sn . Soylu’nun da, baraja takılmadan önceki son dört yıl boyunca İstanbul il başkanı sıfatıyla, önemli pay ve katkı sahibi bir kişi olduğu açıktır.
Sn Soylu bugün de partiyi gereksiz bir kongreye taşıyarak yerel seçimlerde sağladığı % 3.7’yi % 1’e indirmeye çalışan bir genel başkan görünümündedir.
Sn. Soylu 12 Mayıs günü saat 13:00 aday olacağını nihayet ilan etti.
Kongre’ye sadece 2 gün kaldı: Perşembe ve Cuma.

Kongre’ye doğru Demokrat Parti "Mehmet Arif DEMİRER" ANAYURT GAZETESİ 10 Mayıs 2009 Pazar "Demokrat Parti’nin 16 Mayıs 2009 günü yapacağı Olağanüstü Kongre’de yeni bir Genel Başkan ve Genel İdare Kurulu seçilecektir."


Kongre’ye doğru Demokrat Parti
Mehmet Arif DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
10 Mayıs 2009 Pazar


Demokrat Parti’nin 16 Mayıs 2009 günü yapacağı Olağanüstü Kongre’de yeni bir Genel Başkan ve Genel İdare Kurulu seçilecektir. Genel Başkan Sayın Süleyman SOYLU aday olmayacağını açıklamış iken son günlerde gerek il ve ilçelerden gerekse Prof. Dr. Emine Naskali (Celal Bayar’ın torunu) ve Arda Gedik (İçişleri eski Bakanı Namık Gedik’in oğlu) imzaladıkları ve 65 DP eski (1946 – 1960 dönemi) milletvekili yakınlarının imzaladıkları bir mektuptaki yeniden aday olma çağrılarına uyarak aday olabileceği sinyalleri vermektedir.

Öte yanda DYP eski Genel Başkanı ve TBMM eski Başkanı Sayın Hüsamettin Cindoruk Demokrat Parti genel başkan adaylığını açıklamıştır. Bunun üzerine ZAMAN, Yeni Şafak, Vakit gazetelerinde Cindoruk aleyhinde derhal köşe ve haber yazıları yayımlanmış, 1995 yılında DP Genel Başkanı iken partisini terk ederek Refah Parti’sine giden Aydın Menderes 8 Mayıs günü bir basın toplantısı düzenlemiş ve Cindoruk aleyhinde ağır suçlamalarda bulunmuştur.

Gazetemiz ANAYURT Demokrat Parti’nin bu çok önemli kongresi öncesi Demokrat Parti ile ilgili tüm gerçekleri araştırmak ve okuyucularına sunmak amacı ile Demokrat Parti eski Genel Başkan Yardımcısı, DP ile ilgili 21 kitap ve çok sayıda makalenin yazarı Mehmet Arif Demirer’e ulaştı ve kendisinden 16 Mayıs’a kadar ‘Kongre’ye Doğru’ başlıklı bir yazı dizisi talep etti.

Demokrat Parti ile ilgili çok geniş bir arşive sahip olan Mehmet Arif Demirer’in ilk yazısı Sayın Aydın Menderes’in Basın Toplantısı ile ilgili. Kendisine, “Neden bu basın açıklaması ile başlıyorsunuz?” diye sorduğumuzda ilginç bir cevap aldık: “Çünkü ilk kez Adnan Menderes’in oğlu ile Bayar’ın torunları Hüsamettin Cindoruk karşıtlığında ve Sait Nursi hayranı bir DP Genel Başkanı kişiliğinde buluştular. Bu yazı dizisinde bu ilginç birlikteliği ortaya koyacağım. Ayrıca 1995 yılında ben genel başkan yardımcısı iken kimseye haber bile vermeden ve babasının partisini başıboş bırakarak Refah Partisi’ne giden bir kişinin bugün telaş içinde neler söyleyebildiğini göstermek istedim.”

Mehmet Arif Demirer, makine yüksek mühendisidir. ATATÜRK Araştırma Merkezi’nin yakında yayımlayacağı 711 maddeden oluşan büyük ATATÜRK Ansiklopedisinin 42 maddesinin yazarıdır. Bu maddeler arasında en önemsediği iki maddeyi şöyle tanımlıyor Demirer: “Celal Bayar ve 10 Kasım 1953 maddeleri. O gün Cumhurbaşkanı Bayar, 15 yıl sandıkta bekletilen ATATÜRK’ü vatan toprağına verdiğinde ben de merdivenlerde izci olarak görevli idim. Bayar ve ATATÜRK’ün naaşına çok yakın bir mesafede idim. Hep o yakınlıkta kaldım, birkaç adım. Bugün de ATATÜRK+Bayar ? Demokrat Parti Çizgisi’nin Türkiye’yi rahatlatacağına inanıyorum”



Telaş dorukta! 65 imza yeterli olmamış ki ağır topu da devreye soktular

Aydın Menderes’in açıklamaları (8.5.2009)

Bu basın toplantısı 16 Mayıs 2009’da yapılacak DP olağanüstü büyük kongresiyle ilgilidir…

29 Mart seçimlerinin ertesi gününden itibaren Genel Başkan Sayın Süleyman Soylu’nun görevi bırakmamasını söyledim. Önümüzdeki büyük kongrede Sayın Süleyman Soylu mutlaka aday olmalıdır…

Çarşamba günü Hüsamettin Cindoruk da genel başkanlığa aday olduğunu açıkladı. DP’nin üyesiyim. Cindoruk’un bu partiye genel başkan adaylığını susarak geçiştire-mem. Esasen pek çok görsel ve yazılı medya kuruluşumuz bu hususta benim fikirlerimi sordu…

Bu basın toplantısında Hüsamettin Cindoruk’tan bahsetmem ona önem verdiğim anlamına gelmemelidir. Onunla ilgili söylediklerimin muhatabı ise doğrudan doğruya tüm kamuoyu, DP camiası ve DP büyük kongresidir.

Hüsamettin Cindoruk son zamanlarda ısrarla 1950-1960 arasındaki DP’yi ve Adnan Menderes’i eleştirmiştir. Bunu da sırf günümüz darbe heveslilerinin hoşlarına gitmek için yapmıştır.

“DP iktidarının ilk 5 yılı iyi kalanı kötüydü” demekten çekinmemiştir. Demek ki 1960’a dönmek söz konusu olsa Hüsamettin Cindoruk ilk 5 yılı için DP’lilerin avukatlığına son 5 yılı için de Yassıada mahkemesi savcılığına talip olacaktır…

Milletten oy almak ve mevki sahibi olmak söz konusu olunca DP’yi övmeyi kimselere bırakmayan bu zatın DP ile ilgili bu son değerlendirmelerinin tek önemi kendisinin bukalemunvari meşrebini ortaya koymasıdır. Evvelsi gün merkez sağı toplamaktan bahseden Hüsamettin Cindoruk bundan bir süre önce “merkez sağdan bir şey olmaz, gelecek soldadır” diyordu.

Bütün bu beyanlar hicap duygusunun Hüsamettin Cindoruk’un yanına hiç uğramadığının en kesin delilidir.

Hüsamettin Cindoruk’un bu partiye verecek bir şeysi olsaydı 1993’te genel başkanlığa aday olurdu…

Acaba bugünlerde kendisi niçin DP’ye genel başkan olmak düşüncesine sahip olmuştur? Bunun cevabı son basın toplantısının içindedir. Ergenekon operasyonunu eleştiren beyanlarıyla ortaya çıkmaktadır.

Ergenekon operasyonuyla DP’nin hiçbir ilişkisi yoktur. Ayrıca anayasanın 138. maddesi son derecede açıktır. Cindoruk ergenekon avukatlığı yapacaksa DP’yi bırakıp CHP’ye Deniz Baykal’a yardımcı olmaya gitmelidir. Ergenekon’dan Cindoruk’a ne; yarası mı var ki gocunuyor?

Kendisi e-muhtıra, DP’nin 367 rakamının tutmaması için meclise girmemesi ve Anayasa Mahkemesi’nin türbanla ilgili anayasa değişikliği hakkındaki tutumu ile demokrasiden ve milli iradeden ne kadar uzakta olduğunu da ortaya koymuştur.

16 Mayıs’ta genel başkanlık için Süleyman Soylu’ya verilecek her oy DP’nin hatırasına hürmet, demokrasi ve milli iradeye bağlılık, siyasette tutarlılığa, değişim ve yeniliğe yol açmak için verilmiş olacaktır.

Hüsamettin Cindoruk için verilecek her oy ise DP ve Adnan Menderes’in aziz hatırasına saygısızlık, demokrasiye ve egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu ilkesine karşı olmak anlamına gelecektir. Cindoruk’a verilecek her oy darbeciliğe, Ergenekon-culuğa, siyasette ikiyüzlülüğe verilmiş bir oy anlamına gelecektir.

Yol yakınken Hüsamettin Cindoruk adaylıktan vazgeçmelidir. 9. cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’in de Hüsamettin Cindoruk’u desteklediği söylenmektedir. Eğer doğruysa o da bu kararını yeniden gözden geçirmelidir. Aksi halde bugüne kadar demokrasi, DP ve rahmetli Adnan Menderes’in aziz hatırası için hiçbir şey yapmadıkları halde sırf kendi çıkarları için bunları istismara kalkışanlara DP olağanüstü büyük kongresinin gereken dersi vereceğinden, Allah’ın izniyle hiçbir tereddütüm yoktur.

Mehmet A. Demirer’in yorumları

Kongreye 8 gün ve ortada tek bir genel başkan adayı var. Sn. Menderes o adaya saldırıyor. Oysa yapması gereken kendi adayını belirlemesidir. O kadar. Ben Sn Soylu’ya yazılı olarak kongreye gitmemesini önerdim, gerekçelerini de belirt-tim. Dinlemedi. İlla Kongre’ye gitmek ve bırakmak istedi. Amaç, DP’yi bölmek ve (yedekte) küçük tutmaktı. Oysa %3.7’yi büyütmeye çalışmalıydı. Bunu önermiştim.

‘Sayın’ Soylu ama ‘Sayın olmayan’ Cindoruk. Yakışmıyor. Babası yapmazdı. Siyasi nezaket (tanışmamış), genel başkan adayına saldırmak yerine kendi adayını önermek ve onu desteklemeyi gerektirir.

Önem vermiyor ama önem vermediği kişiye saldırmak için telaş içinde basın toplantısı düzenliyor. Yakışmıyor.

Somut örnek vermek yerine darbe heveslileri ile irtibatlandıran suçlamalar. Darbe heves-lileri 2009 yılında neden, hangi mantıkla, 48 yıl önce idam edilen Menderes’in eleştirilmesinden hoşlansınlar?

Sn. Cindoruk’un 1950-1960 eleştirilerini tek bir cümle ile özetlerken (ne kadar sağlıklı?) şöyle mantıkdışı bir iddiaya saplanıyor: 2009 yılında DP Genel Başkan adayı olan bir kimse 1950 – 1960 dönemi DP iktidarını eleştiremez. Eleştirir ise Yassıada savcısı olur. Bu mudur demokrasi anlayışı?

Bukalemunvari meşrep konusunda Sayın Menderes’în çok ciddi sabıka kaydı vardır: 1995 yılında seçimlere grup kurarak DP olarak katılmak konumundan vazgeçip Refah’a gidivermiştir, koşa koa…

Çarşamba günü Sn Cindoruk, ‘Merkezde Birlik Partisi’ dedi. Ona bile dikkat etmemiş.

Hicap duygusu konusunda hiç kimse Sayın Aydın Menderes ile boy ölçüşemez. 1994 yılında babamın arkadaşları ile ters düşmek pahasına kendisini Genel Başkan yapan bizlere (16 DP GİK üyesi) yaptıklarını ‘Aydın Menderes ile 653 gün – Bir Çuval İncir’ başlıklı kitapta anlatmıştım, 1996 yılında. Şimdi hemen kısaca hatırlatıyorum: Önce, 1993’de Sn. Cindoruk aday olamazdı çünkü rahmetli Hayrettin Erkmen adaydı. 1994 yılında bizler (16 DP GİK üyesi) ken-disini rahmetli Erkmen’e karşı aday ve baş-kan yapmıştık. Sn. Aydın Menderes ise parti-yi başıboş bırakarak kaçıp gitmişti Refah Partisi’ne. Siyasi görüşü de Refah Partisi çizgisine uygundur. Büyük Değişim Partisi’n-den DP’ye getirdiği 15 kişinin tümü bugün ya Saadet - AK Parti’dedir. Ya da DTP’de.

Ergenekon uygulamalarını eleştirmek yargı-dan gocunmak değildir. Sn Cindoruk, ‘Organize Savcı – Organize Mahkeme’ dedi ve hakkında iddianame dahi yazılmamış insanların aylarca tutuklu kalmalarını eleştir-di. Ergenekonu onayladığı anlaşılan Sn. Menderes ise böylelikle organize savcı ve organize mahkemenin en mükemmel örneği olan Yassıada’yı da onaylamış oluyor. Babasını idam eden Yassıada’yı ! Telaş içinde ne söylediğinin farkında değil…

Sn. Süleyman Soylu, 18 Ocak 2009 tarihli Tercüman’daki ‘100 Yılın Olayı Fethullah Gülen’ başlıklı yazının tuzağına düşmüş ve söylemlerini var olamayan gerçekdışı bir Menderes-Nursi çizgisinde sürdürmüştür. Sn. Soylu, 18 Ocak 2009 sonrası benimsediği Nursi hayranlığı ile DP’yi ‘ATATÜRK-BAYAR ? DP’ çizgisinden uzaklaştırır.

Sn. Cindoruk ise bu çizgiyi iktidara taşımak üzere koymuştur ellerini taşın altına.



“Tecrübe ile gençliğin enerjisini birleştireceğim” derken terazinin ‘tecrübe’ kefesinde oturan bir kişiye, adaylığını açıkladığından 2 gün sonra, ‘Vaz geç’ demek ancak Sayın Menderes’in mantığı ya da mantıksızlığı ile bağdaşır. DP Kongresi en doğru kararı vereceğine göre Sayın Menderes’in telaşına hiç gerek yoktur. Zaten Kongre, Allahın izni ile Gedik-Naskali çağrısına uyacak, Sn Soylu’yu aday olmaya ikna edecek ve bir genel başkan seçecektir. Dolayısı ile bu telaşa hiç gerek yok. Adayı-nızı çıkarın. Gerisini de Kongre halletsin.

7 Temmuz 2018 Cumartesi

Kongre’ye doğru Demokrat Parti "Mehmet Arif DEMİRER" (10 Mayıs 2009 Pazar) Demokrat Parti’nin 16 Mayıs 2009 günü yapacağı Olağanüstü Kongre’de yeni bir Genel Başkan ve Genel İdare Kurulu seçilecektir.


Kongre’ye doğru Demokrat Parti
Mehmet Arif DEMİRER, 
(10 Mayıs 2009 Pazar)
Demokrat Parti’nin 16 Mayıs 2009 günü yapacağı Olağanüstü Kongre’de yeni bir Genel Başkan ve Genel İdare Kurulu seçilecektir. Genel Başkan Sayın Süleyman SOYLU aday olmayacağını açıklamış iken son günlerde gerek il ve ilçelerden gerekse Prof. Dr. Emine Naskali (Celal Bayar’ın torunu) ve Arda Gedik (İçişleri eski Bakanı Namık Gedik’in oğlu) imzaladıkları ve 65 DP eski (1946 – 1960 dönemi) milletvekili yakınlarının imzaladıkları bir mektuptaki yeniden aday olma çağrılarına uyarak aday olabileceği sinyalleri vermektedir.

Öte yanda DYP eski Genel Başkanı ve TBMM eski Başkanı Sayın Hüsamettin Cindoruk Demokrat Parti genel başkan adaylığını açıklamıştır. Bunun üzerine ZAMAN, Yeni Şafak, Vakit gazetelerinde Cindoruk aleyhinde derhal köşe ve haber yazıları yayımlanmış, 1995 yılında DP Genel Başkanı iken partisini terk ederek Refah Parti’sine giden Aydın Menderes 8 Mayıs günü bir basın toplantısı düzenlemiş ve Cindoruk aleyhinde ağır suçlamalarda bulunmuştur.

Gazetemiz ANAYURT Demokrat Parti’nin bu çok önemli kongresi öncesi Demokrat Parti ile ilgili tüm gerçekleri araştırmak ve okuyucularına sunmak amacı ile Demokrat Parti eski Genel Başkan Yardımcısı, DP ile ilgili 21 kitap ve çok sayıda makalenin yazarı Mehmet Arif Demirer’e ulaştı ve kendisinden 16 Mayıs’a kadar ‘Kongre’ye Doğru’ başlıklı bir yazı dizisi talep etti.

Demokrat Parti ile ilgili çok geniş bir arşive sahip olan Mehmet Arif Demirer’in ilk yazısı Sayın Aydın Menderes’in Basın Toplantısı ile ilgili. Kendisine, “Neden bu basın açıklaması ile başlıyorsunuz?” diye sorduğumuzda ilginç bir cevap aldık: “Çünkü ilk kez Adnan Menderes’in oğlu ile Bayar’ın torunları Hüsamettin Cindoruk karşıtlığında ve Sait Nursi hayranı bir DP Genel Başkanı kişiliğinde buluştular. Bu yazı dizisinde bu ilginç birlikteliği ortaya koyacağım. Ayrıca 1995 yılında ben genel başkan yardımcısı iken kimseye haber bile vermeden ve babasının partisini başıboş bırakarak Refah Partisi’ne giden bir kişinin bugün telaş içinde neler söyleyebildiğini göstermek istedim.”

Mehmet Arif Demirer, makine yüksek mühendisidir. ATATÜRK Araştırma Merkezi’nin yakında yayımlayacağı 711 maddeden oluşan büyük ATATÜRK Ansiklopedisinin 42 maddesinin yazarıdır. Bu maddeler arasında en önemsediği iki maddeyi şöyle tanımlıyor Demirer: “Celal Bayar ve 10 Kasım 1953 maddeleri. O gün Cumhurbaşkanı Bayar, 15 yıl sandıkta bekletilen ATATÜRK’ü vatan toprağına verdiğinde ben de merdivenlerde izci olarak görevli idim. Bayar ve ATATÜRK’ün naaşına çok yakın bir mesafede idim. Hep o yakınlıkta kaldım, birkaç adım. Bugün de ATATÜRK+Bayar ? Demokrat Parti Çizgisi’nin Türkiye’yi rahatlatacağına inanıyorum”

Telaş dorukta! 65 imza yeterli olmamış ki ağır topu da devreye soktular
Aydın Menderes’in açıklamaları (8.5.2009)
Bu basın toplantısı 16 Mayıs 2009’da yapılacak DP olağanüstü büyük kongresiyle ilgilidir…

29 Mart seçimlerinin ertesi gününden itibaren Genel Başkan Sayın Süleyman Soylu’nun görevi bırakmamasını söyledim. Önümüzdeki büyük kongrede Sayın Süleyman Soylu mutlaka aday olmalıdır…

Çarşamba günü Hüsamettin Cindoruk da genel başkanlığa aday olduğunu açıkladı. DP’nin üyesiyim. Cindoruk’un bu partiye genel başkan adaylığını susarak geçiştire-mem. Esasen pek çok görsel ve yazılı medya kuruluşumuz bu hususta benim fikirlerimi sordu…

Bu basın toplantısında Hüsamettin Cindoruk’tan bahsetmem ona önem verdiğim anlamına gelmemelidir. Onunla ilgili söylediklerimin muhatabı ise doğrudan doğruya tüm kamuoyu, DP camiası ve DP büyük kongresidir.

Hüsamettin Cindoruk son zamanlarda ısrarla 1950-1960 arasındaki DP’yi ve Adnan Menderes’i eleştirmiştir. Bunu da sırf günümüz darbe heveslilerinin hoşlarına gitmek için yapmıştır.

“DP iktidarının ilk 5 yılı iyi kalanı kötüydü” demekten çekinmemiştir. Demek ki 1960’a dönmek söz konusu olsa Hüsamettin Cindoruk ilk 5 yılı için DP’lilerin avukatlığına son 5 yılı için de Yassıada mahkemesi savcılığına talip olacaktır…

Milletten oy almak ve mevki sahibi olmak söz konusu olunca DP’yi övmeyi kimselere bırakmayan bu zatın DP ile ilgili bu son değerlendirmelerinin tek önemi kendisinin bukalemunvari meşrebini ortaya koymasıdır. Evvelsi gün merkez sağı toplamaktan bahseden Hüsamettin Cindoruk bundan bir süre önce “merkez sağdan bir şey olmaz, gelecek soldadır” diyordu.

Bütün bu beyanlar hicap duygusunun Hüsamettin Cindoruk’un yanına hiç uğramadığının en kesin delilidir.

Hüsamettin Cindoruk’un bu partiye verecek bir şeysi olsaydı 1993’te genel başkanlığa aday olurdu…

Acaba bugünlerde kendisi niçin DP’ye genel başkan olmak düşüncesine sahip olmuştur? Bunun cevabı son basın toplantısının içindedir. Ergenekon operasyonunu eleştiren beyanlarıyla ortaya çıkmaktadır.

Ergenekon operasyonuyla DP’nin hiçbir ilişkisi yoktur. Ayrıca anayasanın 138. maddesi son derecede açıktır. Cindoruk ergenekon avukatlığı yapacaksa DP’yi bırakıp CHP’ye Deniz Baykal’a yardımcı olmaya gitmelidir. Ergenekon’dan Cindoruk’a ne; yarası mı var ki gocunuyor?

Kendisi e-muhtıra, DP’nin 367 rakamının tutmaması için meclise girmemesi ve Anayasa Mahkemesi’nin türbanla ilgili anayasa değişikliği hakkındaki tutumu ile demokrasiden ve milli iradeden ne kadar uzakta olduğunu da ortaya koymuştur.

16 Mayıs’ta genel başkanlık için Süleyman Soylu’ya verilecek her oy DP’nin hatırasına hürmet, demokrasi ve milli iradeye bağlılık, siyasette tutarlılığa, değişim ve yeniliğe yol açmak için verilmiş olacaktır.

Hüsamettin Cindoruk için verilecek her oy ise DP ve Adnan Menderes’in aziz hatırasına saygısızlık, demokrasiye ve egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu ilkesine karşı olmak anlamına gelecektir. Cindoruk’a verilecek her oy darbeciliğe, Ergenekon-culuğa, siyasette ikiyüzlülüğe verilmiş bir oy anlamına gelecektir.

Yol yakınken Hüsamettin Cindoruk adaylıktan vazgeçmelidir. 9. cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel’in de Hüsamettin Cindoruk’u desteklediği söylenmektedir. Eğer doğruysa o da bu kararını yeniden gözden geçirmelidir. Aksi halde bugüne kadar demokrasi, DP ve rahmetli Adnan Menderes’in aziz hatırası için hiçbir şey yapmadıkları halde sırf kendi çıkarları için bunları istismara kalkışanlara DP olağanüstü büyük kongresinin gereken dersi vereceğinden, Allah’ın izniyle hiçbir tereddütüm yoktur.

Mehmet A. Demirer’in yorumları

Kongreye 8 gün ve ortada tek bir genel başkan adayı var. Sn. Menderes o adaya saldırıyor. Oysa yapması gereken kendi adayını belirlemesidir. O kadar. Ben Sn Soylu’ya yazılı olarak kongreye gitmemesini önerdim, gerekçelerini de belirt-tim. Dinlemedi. İlla Kongre’ye gitmek ve bırakmak istedi. Amaç, DP’yi bölmek ve (yedekte) küçük tutmaktı. Oysa %3.7’yi büyütmeye çalışmalıydı. Bunu önermiştim.

‘Sayın’ Soylu ama ‘Sayın olmayan’ Cindoruk. Yakışmıyor. Babası yapmazdı. Siyasi nezaket (tanışmamış), genel başkan adayına saldırmak yerine kendi adayını önermek ve onu desteklemeyi gerektirir.

Önem vermiyor ama önem vermediği kişiye saldırmak için telaş içinde basın toplantısı düzenliyor. Yakışmıyor.

Somut örnek vermek yerine darbe heveslileri ile irtibatlandıran suçlamalar. Darbe heves-lileri 2009 yılında neden, hangi mantıkla, 48 yıl önce idam edilen Menderes’in eleştirilmesinden hoşlansınlar?

Sn. Cindoruk’un 1950-1960 eleştirilerini tek bir cümle ile özetlerken (ne kadar sağlıklı?) şöyle mantıkdışı bir iddiaya saplanıyor: 2009 yılında DP Genel Başkan adayı olan bir kimse 1950 – 1960 dönemi DP iktidarını eleştiremez. Eleştirir ise Yassıada savcısı olur. Bu mudur demokrasi anlayışı?

Bukalemunvari meşrep konusunda Sayın Menderes’în çok ciddi sabıka kaydı vardır: 1995 yılında seçimlere grup kurarak DP olarak katılmak konumundan vazgeçip Refah’a gidivermiştir, koşa koa…

Çarşamba günü Sn Cindoruk, ‘Merkezde Birlik Partisi’ dedi. Ona bile dikkat etmemiş.

Hicap duygusu konusunda hiç kimse Sayın Aydın Menderes ile boy ölçüşemez. 1994 yılında babamın arkadaşları ile ters düşmek pahasına kendisini Genel Başkan yapan bizlere (16 DP GİK üyesi) yaptıklarını ‘Aydın Menderes ile 653 gün – Bir Çuval İncir’ başlıklı kitapta anlatmıştım, 1996 yılında. Şimdi hemen kısaca hatırlatıyorum: Önce, 1993’de Sn. Cindoruk aday olamazdı çünkü rahmetli Hayrettin Erkmen adaydı. 1994 yılında bizler (16 DP GİK üyesi) ken-disini rahmetli Erkmen’e karşı aday ve baş-kan yapmıştık. Sn. Aydın Menderes ise parti-yi başıboş bırakarak kaçıp gitmişti Refah Partisi’ne. Siyasi görüşü de Refah Partisi çizgisine uygundur. Büyük Değişim Partisi’n-den DP’ye getirdiği 15 kişinin tümü bugün ya Saadet - AK Parti’dedir. Ya da DTP’de.

Ergenekon uygulamalarını eleştirmek yargı-dan gocunmak değildir. Sn Cindoruk, ‘Organize Savcı – Organize Mahkeme’ dedi ve hakkında iddianame dahi yazılmamış insanların aylarca tutuklu kalmalarını eleştir-di. Ergenekonu onayladığı anlaşılan Sn. Menderes ise böylelikle organize savcı ve organize mahkemenin en mükemmel örneği olan Yassıada’yı da onaylamış oluyor. Babasını idam eden Yassıada’yı ! Telaş içinde ne söylediğinin farkında değil…

Sn. Süleyman Soylu, 18 Ocak 2009 tarihli Tercüman’daki ‘100 Yılın Olayı Fethullah Gülen’ başlıklı yazının tuzağına düşmüş ve söylemlerini var olamayan gerçekdışı bir Menderes-Nursi çizgisinde sürdürmüştür. Sn. Soylu, 18 Ocak 2009 sonrası benimsediği Nursi hayranlığı ile DP’yi ‘ATATÜRK-BAYAR ? DP’ çizgisinden uzaklaştırır.

Sn. Cindoruk ise bu çizgiyi iktidara taşımak üzere koymuştur ellerini taşın altına.

“Tecrübe ile gençliğin enerjisini birleştireceğim” derken terazinin ‘tecrübe’ kefesinde oturan bir kişiye, adaylığını açıkladığından 2 gün sonra, ‘Vaz geç’ demek ancak Sayın Menderes’in mantığı ya da mantıksızlığı ile bağdaşır. DP Kongresi en doğru kararı vereceğine göre Sayın Menderes’in telaşına hiç gerek yoktur. Zaten Kongre, Allahın izni ile Gedik-Naskali çağrısına uyacak, Sn Soylu’yu aday olmaya ikna edecek ve bir genel başkan seçecektir. Dolayısı ile bu telaşa hiç gerek yok. Adayı-nızı çıkarın. Gerisini de Kongre halletsin.

Menderes, Sait Nursi’nin elini öpmedi. Bunu iddia eden yalancıdır. - "Mehmet Arif DEMİRER" (28 Nisan 2009 Salı) Adnan Menderes’in Sait Nursi’nin elini öptüğünü iki kişi iddia etmiştir:

Menderes, Sait Nursi’nin elini öpmedi- Bunu iddia eden yalancıdır
Mehmet Arif DEMİRER
(28 Nisan 2009 Salı)
Adnan Menderes’in Sait Nursi’nin elini öptüğünü iki kişi iddia etmiştir:

Prof. Dr Emre Kongar, Remzi Kitabevi’nin yüzden fazla baskı yapan ‘Tarihimizle Yüzleşmek’ başlıklı kitabında: “Said-i Nursi’nin elini öperek, siyasetini, din istismarı üzerinden götürdüğünün işaretlerini vermişti.”

8 Eylül 2006 tarihinde Remzi Kitabevi’ne yazılı olarak başvurdum ve bu iddianın gerçekdışı olduğunu, Menderes ve Nursi hiçbir zaman aynı mekan içinde bulunmadıklarını anlattım, Nursi’nin yakınlarının kitaplarını kaynak olarak gösterdim. Kongar’ın kitabı o tarihte 50. Baskı’da idi. Bir düzeltme yapılmadı. Kitap bildiğim kadarı ile 138. baskıya ulaştı !

22 Nisan 2009 günü Şair Özdemir İnce Hürriyet’te köşe yazsında, “Adnan Menderes Saidi Nursinin ellerinden öptü” diye yazdı. Kendisine bir e posta iletisi gönderdim. Üç gün içinde iddiasının kaynağını göstermesini, ‘ne zaman, nerede’ sorularının cevabını vermesini, aksi takdirde kendisini şeni bir müfteri ilan edeceğimi belirttim. Üç günlük süre 25.4 günü doldu. Özdemir İnce’den ne bir cevap geldi ne de gazetede iddiasını destekleyen bir açıklama yaptı. Yapamazdı çünkü iddiası temelsizdi.

Elli yıl önce haksız yere ve insafsızca asılmış bir adamı, Türkiye’nin acilen güçlü bir Merkez Sağ partiye ihtiyacı var iken, üstelik gerçekdışı iddialar ile suçlamaya çalışarak kime hizmet ettikleri anlaşılmayan bu insanlar (Kongar – İnce) aslında AK Parti ve Fethullah Gülen’in hizmetindedirler. Bunun belgesi de 18 Ocak 2009 tarihli Tercüman gazetesinde yayımlanan ‘Yüzyılın Olayı: Fethullah Gülen’ başlıklı dizinin birinci yazısıdır. Bu yazıda şu hususlar dikkat çekmektedir:

* Dönemin Diyanet İşler Başkanı’nın elini sıkan Menderes’in el sıkarken çekilmiş fotoğrafının altındaki yazı: “Menderes Sait Nursi ile 1950’li yıllarda görüşmelerde bulunmuştu.” Doğrusu: Tek bir görüşme, buluşma, el sıkışma yok.

* İnönü-Menderes Kavgası’nın odak noktasında Nursi gösterilmiş. Böyle bir olay yok. 1960 yılının ocak ayında İnönü ve Menderes arasında kısa bir tartışma olmuş. İnönü Menderes’i o yıl yapılması muhtemel bir erken seçimde Nursi’nin desteğini almakla suçlamış. Menderes de bu iddiayı şiddetle reddetmiş. Zaten Nursi aynı yıl mart ayında ölmüş. Ayrıca 1960 yılında seçim değil darbe olmuş.

* “Darbeciler Nursi’nin kabrini Urfa’dan Isparta’ya nakletti” başlığı ile Nursi, Menderes ve 27 Mayıs Darbesi arasında sanal bir ilişki kurulmuş ve sayfanın alt köşesine de yeşil zemin üzerine kocaman bir Gülen çerçevesi çizilmiş: “Bediüz-zamanı anlayamadılar” buyurmuş Fethullah Gülen.

Tercüman’da yayımlanan bu yazıdan kısa bir süre sonra DP Genel Başkanı seçim konuşmalarında aynı konulara (Menderes – Nursi – 27 mayıs Darbeciler vs) değindi.

Kongar ve İnce’ye, iddia ettikleri el öpme konusunda, Nursi’nin yakınlarından Vehbi Vakkasoğlu’nun Nursi hakkındaki “Başkalarının Günahına Ağlayan Adam” başlıklı kitabından bir alıntı ile gerçeği göstermek istiyorum:

“Ancak Menderes hep çekimser kaldı, hep korktu ve mesafeli durdu... (1)
“Üstad…çok üzgündü. ‘Ahmak Menderes beni İnönü’ye rüşvet verdi’
“demekten kendi alamadı. (1) Mesafeli durduğuna göre öpmüş olamaz.

Menderes, Nursi’nin elini öpmedi. On yıl boyunca Bayar ile gericilerle, mürtecilerle, CHP’li ticanilerle, aşırı sağdaki parti (MP, CMP, CKMP) ile mücadele etti. İlk icraat olarak yarım kalmış Anıtkabir inşaatını yeniden başlattı ve bitirdi. Özdemir İnce şen’i bir müfteridir.