30 Ekim 2018 Salı

Erdoğan’a Karşı Yeni Bir Parti Cumhuriyetçi Demokrat Türkiye Partisi (Mehmet Arif Demirer)

M. Arif DEMİRER

Erdoğan’a Karşı Yeni Bir Parti Cumhuriyetçi Demokrat Türkiye Partisi
12 Mayıs 2014 Pazartesi

Geçen hafta CNN TÜRK’ün Tarafsız Bölge Programında CHP’liler partilerini tartıştılar. İletişim uzmanı, gazeteci, Melda Onur, CHP’nin halkla iletişim kurmakta sorunlar yaşadığını itiraf etti. Yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı Gökhan Günaydın, sık sık rakamlar vererek 30 Mart seçim sonuçlarının başarısız olmadığını iddia etti. Ancak verdiği rakamlardan partinin % 21 ile % 28 arasında sıkışıp kaldığı anlaşıldı. Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin ise partinin hala daha seçmen adaylarını sol coğrafyada aramakta olduğunu açıkladı. Kendisini dinlerken ilk kez 1961, son defa ise 1991 yılında ziyaret ettiğim Sovyetler Birliği’nde sol felsefenin nasıl saman alevi gibi söndüğünü espirili bir olay ile anımsadım. 1961 yılında başta ABD olmak üzere kapitalist Batı’ya meydan okuyan Sovyetler Birliği’ni yakinen tanımıştım. Sovyet Rejiminin son günlerinde (Nisan 1991) Moskova’da otobüsle bir şehir turuna katılmıştım. Rehberimiz bir binanın önünde otobüsü durdurdu ve “Bakın, bu eski GOSPLAN binası. Eskiden bu binadan ekonomiyi planlamaya çalışırlardı” dedi, alay ederek. Sovyetler Birliği birkaç ay sonra yıkıldı, Berlin Duvarı’ndan iki yıl sonra. Bizim sosyal demokrat politikacılarımız politikada hala daha sol ve sağ coğrafyalarının var olduğuna inanıyorlar. Oysa artık sol da yok sağ da. Var olanlar ise çok farklı: Oy için ağırlıklı olarak dine yaslanan partiler ve politikacılar. Örnek: Erdoğan. Ne demişti, 13 Nisan 2013 gecesi? “Bizim her meselede yegane referansımız Kuran-ı Meciddir.” Oy için Cemaatlere göz kırpanlar, saygılı mesajlar gönderenler: Örnek tüm AKP’liler. Maddi çıkarları tehlikeye girince çark ederek ‘Paralel Devlet’ edebiyatına başladılar. Sanki çıkarlar aynı yönde iken bugün örgüt diye suçladıklarının devletin içinde yaptıklarını bilmiyorlardı? Oy ve mevki için gömlek değiştirir gibi parti değiştirenler, bugün AK dediğine yarın kolaylıkla KARA diyebilirler. Örnek: Soylu. 2009’a kadar DYP’li, Çiller yandaşı ve en son DP Genel Başkanı idi. Bugün bir zamanlar eleştirdiği AKP’nin Genel Başkan Yardımcısı. Bugün partileri yok olan Merkez Sağ politikacıları ile % 30’u bir türlü aşamayan CHP’liler eğri oturup doğru bir hesap yapmalı ve bir gerçeği (‘Yegane Referansı Kuran’ olan kişinin Türkiye Cumhuriyeti’ni geri dönüşü çok zor olan yerlere götürmekte olduğu) görerek Sağ – Sol söylemlerini bir kenara bırakıp Merkez’de yeni bir parti oluşturmayı düşünmelidirler. CHP, tarihinde bir kez olsun seçimle iktidar olamamıştır. Ancak Melda Onur’un itiraf ettiği bugün yaşanan iletişim sorunlarını Ecevit 1977 yılında % 41 oy alarak aşmış ona rağmen hükmet kurabilmek için Adalet Partisi’nden 11 milletvekili çalmak zorunda kalmıştı. Bugün için, 30 Mart seçimlerinde de görüldüğü gibi, CHP işlevini tamamlamış bir partidir. Demokrat Parti ve ardılları ise parti olarak yok olmuşlardır. 
CUMHURİYETÇİ DEMOKRAT TÜRKİYE PARTİSİ
Ancak seçmenleri hala daha AKP’ye oy vermemek için bir alternatif arayışı içindeler. İşte o alternatif, yeni bir parti, Cumhuriyetçi Demokrat TÜRKİYE Partisiolabilir. Bu sonuca nasıl vardım? Tarafsız Bölge programına katılan akıllı bir CHP’liyi, Muharrem İnce, dinleyerek. O programda Sayın İnce Yalova’da neler yaparak, CHP’nin % 5’lere kadar düşen oyunu % 44’e çıkardığını anlattı. Yaptıklarının özeti, Yalova’da CHP’yi de facto Cumhuriyetçi Demokrat TÜRKİYE Partisi’ne dönüştürmüş. Böylelikle CHP’nin oylarına DP oylarını da eklemiş. Bu kadar basit.

4 Ağustos 2018 Cumartesi

16 Nisan’a doğru - 1 ve 16 Nisan'a doğru - 2 "MEHMET ARİF DEMİRER" Öte taraftaki, devletin ve medyanın eksiksiz gücünü ve desteğini arkasına alarak EVET kampanyasını tam gaz yürüten EVETçilere gelince... (Ankara: ANAYURT GAZETESİ 10 Nisan 2017 Pazartesi)

16 Nisan’a doğru - 1
16 Nisan'a doğru - 2

MEHMET ARİF DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
10 Nisan 2017 Pazartesi

Halkoylamasına birkaç gün kaldı. Türk Milleti EVETçiler ve HAYIRcılar diye ikiye bölündü. Tarafların beklentisi en yüksek % 60. Demek ki bölünme 60 – 40 aralığında bekleniyor.

HAYIRcılar, neden HAYIR diyeceklerini çok iyi biliyorlar. Meclis’in yetkilerinin budanmasını, bütçe kanunu hazırlamanın Meclis’ten partili Cumhurbaşkanına geçmesini, Gensorunun kalkmasını, denetimin sınırlandırılmasını (300 – 360 – 400 gibi kademelerle) kabul edemiyorlar. Yürütme ile yasamanın ayrılığı ilkesini yok eden, yürütmeyi tamamen, yasamayı dolaylı bir şekilde, partili Cumhurbaşkanına teslim eden bir zihniyete HAYIR diyorlar.

Partili Cumhurbaşkanının; Anayasa Mahkemesi Üyelerinin büyük çoğunluğunu, Hakimler ve Savcılar Kurulu Üyelerini de partisinin milletvekilleri ile atayacak olmasının kuvvetler ayrılığı ilkesini bir kenara iterek Yüksek Yargı’yı da denetimi altına almasını tehlikeli bulan HAYIRcılar bu anayasa değişikliği paketinin bir referandum konusu yapılmasını çok da zamansız buluyorlar.

Güney komşumuz Suriye’de bir Rus – ABD çatışmasının her an bir ihtimal olduğunu düşünerek, üstelik de ülkede OHAL ortamı sürerken sandığa giderek “Bu ülkenin insanları bölünmüştür” gerçeğinin tescilinin kime ne yararı olacağını bilemeyen HAYIRcılar, “Ne gereği vardı ?” diye sorduklarında tatmin edici bir cevap alamıyorlar.

Öte taraftaki, devletin ve medyanın eksiksiz gücünü ve desteğini arkasına alarak EVET kampanyasını tam gaz yürüten EVETçilere gelince...

Onların (EVETçilerin) tek sorunu partili Cumhurbaşkanının istediğinin gerçekleşmesi. Ne 18 Madde ile gelen değişiklikleri incelediler, ne de EVET çıktığı takdirde değişmesi gereken kanunlar ile ilgileniyorlar. Gensorunun kalkması, denetimin sınırlandırılarak adeta sıfırlanması da onları kaygılandırmıyor. Nasıl olsa 5 yılda bir sandıkta durumu düzeltirim, eğer partili cumhurbaşkanı yanlış bir şey yaparsa (“Haşa, Haşa”) diye düşünüyorlar.

Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisinin Genel Başkanı Hitlerin başbakan olduktan 5.5 ay sonra nasıl Tek Adam yetkilerini tamamen ele geçirerek Führer (Önder, Yürüten) olduğunu anlattığınızda, EVETçiler partili Cumhurbaşkanı adaylarının böyle şeyler yapmayacağından emin olduklarını söylüyorlar. Bugün tanıdıkları bir kişinin bir gün gidip ne gibi birisinin gelebileceğini hiç düşünmüyor ve önemsemiyorlar.

16 Nisan’a giderken bugün için Anayasa’ya göre tarafsız fiiliyatta ise partisi ile bağlarını hiç koparmamış olan Cumhurbaşkanı ile Başbakanı 16 Nisan yolunda devletin bütün imkanlarını EVET için kullanıyor, medya da her ikisine de son derece cömert davranıyor.

Cumhurbaşkanı, 7 Nisan akşamı (Saat 21:00 idi) Adana’da STK temsilcileri ile konuşuyordu. Şu kanallar konuşmayı canlı olarak verdiler:

TRT Haber, TRT TÜRK, A Haber, Kanal A, TGRT, Ülke TV, Kanal 24, tvnet, NTV, CNN TÜRK, Habertürk ve Başkent TV (Haberal’ın televizyonu ! ). Digitürk’te tam 12 kanal.

EVET kampanyası için harcanan para çok yüksek oranda devletin parası. Yani milletin parası.

Kaynakların kullanılmasındaki eşitsizliğe medya desteğindeki eşitsizlik de eklenince ortaya çıkan tablo, 16 Nisan’da EVET çıkarsa neler ile karşılaşacağımızın ön bilgisidir. Bu eşitsizlikler EVETçileri, nedense, hiç rahatsız etmiyor. Onlar eşitsizlikten kendilerine ekstra çıkar sağlayabileceklerinin hesabını yapıyorlar.

Bugün için son söz: EVETçiler çok yüksek oranda Osmanlı özlemi içinde yaşayan ümmetçiler. Laiklik ilkesine de kesinlikle karşılar.

Yarın: HAYIRcılar Türkiye’nin var olan siyasi yapısının nasıl değişeceğinin hesabını yapmaya çalışıyorlar.

16 Nisan’a doğru - 2
MEHMET ARİF DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
11 Nisan 2017 Salı

9 Nisan günü gazete manşetleri arasında üçünü önemsedim:

Sözcü: “Osmanlı mı, Cumhuriyet mi?

Yeni Akit: Erdoğan: “Evet Tamam İnşallah”

Yurt: “Kılıçdaroğlu, Trabzonlulara Böyle Seslendi: Güç Sayıda Değil, Akıldadır”

Bu üç başlık bugünkü yazımın adeta özenle düşünülmüş bir özeti.

Erdoğan; “Ümmetçiler 16 Nisan’da beni Tek Adam yapacaklar, inşallah” diyor ve Kılıçdaroğlu istediği kadar “Güç akıldadır” desin, diye düşünüyor. Sözcü ise pişmiş aşa soğuk su katıyor. Sırası mı şimdi? Önce Tek Adam daha sonra Osmanlı, nihai hedef ise ümmette Tek Adamlık.

Kılıçdaroğlu’nun Trabzonlulara söylediklerine gelince… 1961 seçimlerinden beri sayıyı bir türlü bulamadı CHP. Muhakkak Akıl önemli ama madem sandık var, sayı da şart. Aksi takdirde ömür boyu kalırsın muhalefette.

16 Nisan’a doğru bir hesap yapalım. Eğer Evet çıkarsa bu referandumdan Hayırcılar sayıyı bulamamış olacaklar, oysa Hayırcıların tezleri çok daha güçlü ve doğru.

Hesap şöyle: AKP artı MHP’nin Bahçeli kanadı: % 55.

CHP artı HDP artı MHP’nin Bahçelisiz kanadı: en çok % 45.

Kararsızlar: % 10.

Menderes’in, 29 Kasım 1955 gecesi, “Siz o kadar güçlüsünüz ki, isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz” diye hitap ettiği Demokrat Parti Meclis Grubu, tamamı ön seçimle belirlenmiş adaylar arasından ülke genelinde % 58 oy ile sandıktan çıkan milletvekilleri idi. Sayı olarak TBMM’nin yüzde doksanını oluşturuyorlardı.

Bugün böyle sayılar yok ama asıl olmayan Türkiye siyasetinde ön seçim. Böyle olunca adaylar parti genel başkanı tarafından belirleniyor ve seçildikleri takdirde genel başkan ne isterse onu yapıyorlar. İşte bu nedenle partili cumhurbaşkanı aynı zamanda partinin genel başkanı (veya aday belirleyicisi) ise AKP-MHP koalisyonunun önerdiği yeni rejimde yürütme ve yasama iç içe oluyor. Bu sağlandıktan sonra Laik Cumhuriyetin adım adım ümmetçi Tek Adam rejimine dönüşme süreci başlıyor.

Bu durumu önlemek ve Cumhuriyeti kurtarmak için Hayırcıların Sayı’yı mutlaka bulmaları gerekiyor.

Bu mümkün olabilir mi?

Olur ama bugünkü CHP siyaset anlayışı ile değil. CHP’nin, 1965 seçiminden beri zaten Soğuk Savaş döneminde dahi bir işe yaramamış Sol felsefeden vaz geçmesi ve Merkez Sağ seçmenleri ile (benim fikrim) yeni bir çatı altında birleşmesi sonunda Sayı’ya ulaşılabilir.

Ben bu çatıya ‘Cumhuriyetçi Demokrat Türkiye’ diyorum.

Eğer 16 Nisan’da sandıktan Hayır çıkarsa bu operasyon kısmen gerçekleşmiş olacaktır.

Ancak hiç olmazsa son birkaç gün CHP sözcülerinin Merkez Sağ seçmenine seslenmeleri lazım, yani Kılıçdaroğlu’nun Yurt Gazetesi’nin manşetten verdiği sözün tam tersini.

Siyasette Güç, Akıl ve Sayı’nın ortak bir zeminde buluşturması ile sağlanabiliyor.

CHP’den bu önemli adımı atmasını bekleyebilir miyiz? Cumhuriyet’i kurtarmak için bizim başka seçeneğimiz yok, CHP’nin ise muhalefetten kurtulmak için !

Atatürk’ün TBMM’deki son konuşmasının son cümlesi "MEHMET ARİF DEMİRER" -“Kuvvetin yegane kaynağı olan Türk milletinin güzide vekillerini büyük bahtiyarlıkla EĞİLEREK selamlarım.” (1 Kasım 1937, TBMM Açış Konuşması) Ankara, ANAYURT GAZETESİ 17 Nisan 2017 Pazartesi

Atatürk’ün TBMM’deki son konuşmasının son cümlesi

MEHMET ARİF DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
17 Nisan 2017 Pazartesi

“Kuvvetin yegane kaynağı olan Türk milletinin güzide vekillerini büyük bahtiyarlıkla EĞİLEREK selamlarım.” (1 Kasım 1937, TBMM Açış Konuşması)

MENDERES’in 29 KASIM 1955 GECESİ TBMM DP GRUBUNA SÖYLEDİĞİ

“Sizin kuvvetiniz o kadar büyüktür ki, Hilafeti dahi geri getirebilirsiniz.” (Vatan, 30.11.1955)

ATATÜRK, o konuşmasında Meclis’teki tüm (% 100) milletvekillerine hitap etmişti.

Menderes, 1954 seçimlerinde, tamamı ön seçimle tespit edilen DP adayları arasından seçilen, DP milletvekillerine hitaben konuşmuştu. DP milletvekilleri 1955 yılında Meclis’in % 90 küsurunu oluşturuyordu, toplam 537 milletvekilinin 489’u.

Bu iki sözde vurgulanan hususlar: Kuvvetin kaynağı millettir. O’nun TBMM’deki temsilcileri bu kuvveti O’nun adına kullanırlar. Menderes’e göre bu güç, TBMM’nin % 90’ı, isterse Hilafeti bile geri getirebilecek kadar büyüktür.

Biz, 16 Nisan 2017 günü, Milleti ikiye bölerek (yaklaşık ortadan) bir Anayasa Değişiklik Paketini oyladık.

“HAYIR” diyenler, paketi incelemiş, içeriğini sakıncalı buldukları için HAYIR oyu kullanmışlardır.

“EVET” diyenler ise sandık başında Erdoğan’a duydukları güveni beyan etmişlerdir, paketin içeriğini incelemeye gerek görmeden ve de (büyük çoğunluk) incelemeden.

İşte tam bu noktada ilginç bir ironi yatmaktadır: Konu, Erdoğan’a güven ya da güvensizlik olarak algılanmamalıdır. Konu, TBMM’nin tüm yetkilerinin (hatta daha da fazlasının) bir kişiye bırakılmasıdır. O bir kişi Erdoğan da olabilir, Hitler özlemi ile yanıp tutuşan birisi de.

Bu nedenle 14 Nisan akşamı NTV’de kendisine sorulan bir soruya verdiği cevap nedeniyle Bahçeli’nin ne Anayasa Değişiklik Paketini doğru dürüst incelediğini ne de referandumun ruhunu anladığını söyleyebilirim. Bahçeli, bir gün önce Anayasa Değişiklik Paketinde eyalet sistemine imkan veren bir madde olduğu ihtimali üzerinde durmuş, bir Cumhurbaşkanı başdanışmanın bu konudaki beyanı nedeniyle ülkücülerin EVET oyu vermekte zorlanacaklarını söylemişti. Bunun üzerine gerek Cumhurbaşkanı gerekse Başbakan telaşlanarak eyalet sistemini düşünmediklerini açıklamışlardı.

Bahçeli’ye NTV’de yöneltilen soru, bu açıklamaları yeterli bulup bulmadığı şeklinde idi. Bahçeli’nin cevabı: “Fazlasıyla YETERLİ”

Bahçeli, referandum sonucu EVET olursa, yapılacak ilk seçimde Erdoğan’ın seçileceğini % 100 olası görmektedir. Ya 2029 seçimi? O seçimde kimin seçileceğini de biliyor mu?

Sorun, seçildiği takdirde Erdoğan’ın eyalet sisteminin önünü açıp açmayacağı değil, bugünden bilmediğimiz, tanımadığımız bir kişinin seçilerek bu Anayasa Değişiklik Paketindeki maddelere dayalı olarak böyle bir tercihi yapıp yapamayacağıdır.

Sorun paketteki bir anayasa maddesinin böyle bir tercihe imkan verip vermediğidir. Türkiye Barolar Birliği Başkanı dahil bir çok hukukçu referandum konusu pakette böyle bir maddenin olduğu konusunda birleşmektedirler.

Yarın: Bölünmüşlüğümüzle yaşamaya alışmak nasıl olacak?

Menderes bir şey daha söylemiş- Bugünü mü düşünmüş acaba? "MEHMET ARİF DEMİRER" -Menderes bakınız, “Sizin kuvvetiniz o kadar büyüktür ki, Hilafeti dahi geri getirebilirsiniz” dedikten sonra başka ne söylemiş: “Sizin KARŞINIZDA diktatör olmama imkan var mı?” (ANAYURT GAZETESİ 18 Nisan 2017 Salı)


Menderes bir şey daha söylemiş- Bugünü mü düşünmüş acaba?
MEHMET ARİF DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
18 Nisan 2017 Salı


Menderes bakınız, “Sizin kuvvetiniz o kadar büyüktür ki, Hilafeti dahi geri getirebilirsiniz” dedikten sonra başka ne söylemiş:

“Sizin KARŞINIZDA diktatör olmama imkan var mı?”

Şimdi, “EVET” diyerek o büyük kuvvetin tüm yetkilerini (yargı ile ilişkili yetkileri de hesaba katarsak, daha fazlasını) bir kişiye verenler, Menderes’in bu ikinci cümlesine göre kendi elleriyle bir diktatör yaratmış olmuyorlar mı?

Evet, Türk Milleti % 2.8 fark ile Menderes’in imkansız olarak düşündüğü durumu yarattı. 2019 seçiminde Cumhurbaşkanı seçilecek kişi, eğer bugünkü ‘zorunlu ön seçimsiz’ seçim sistemi değişmez ve ‘zorunlu ön seçim koşulu’ getirilmezse, TBMM’nin tüm yetkilerini üzerine almış olacak.

Kesin olmayan sonuçlar şöyle:

Yurtiçi: EVETler: 24 milyon 325 bin. HAYIRlar 23 milyon 201 bin Fark: 1 milyon 124 bin.

Yurtdışı: EVETler: 808 bin. HAYIRlar: 557 bin. Fark: 251 bin.

Tepkiler ise farklı: Başbakan Yıldırım: “Yeni bir dönem başladı.”

Erdoğan:” Millet dik durdu. Bölünmedi. Boşuna uğraşmayın, atı alan Üsküdar’ı geçti.”

CHP Genel Başkanı ve sözcüleri, bence yanlış bir yaklaşım ile, “İktidar partisi ilk defa dört büyük kenti kaybetti” diyerek İstanbul, Ankara, İzmir (büyük fark ile) ve Adana’da HAYIRların EVETlerden daha fazla çıktığını, Hatay’dan Edirne’ye kadar tüm Akdeniz, Ege ve Trakya’da önde olduklarını vurgulayacağı yerde mühürsüz zarf konusuna takıldı.

Yandaş medya ise % 51.4 oranında EVET’i, “Zafer” olarak nitelendirdi: İşte yandaşların başlıkları: “Halk İhtilali”, “Türkiye Kazandı”, Milletin Zaferi”, “Millet Yönetime El koydu”

Cumhuriyet: “Sandığa Gölge düştü” (Mühürsüz zarflar !), SÖZCÜ: “Vicdanınız Rahat mı?”

En gerçekçi başlık Birgün’de: Tüm eşitsizlikler içinde sürdürülen kampanyaya rağmen, “24 milyon Cesur İnsan” (HAYIR diyenler)

25 milyon EVET’e karşı 24 milyon HAYIR.

16 Nisan öncesi son yazımı şu sözlerle bitirmiştim:

“Ancak hiç olmazsa son birkaç gün CHP sözcülerinin Merkez Sağ seçmenine seslenmeleri lazım, yani Kılıçdaroğlu’nun YURT Gazetesi’nin manşetten verdiği sözün tam tersini.

“Siyasette Güç, Akıl ve Sayı’nın ortak bir zeminde buluşturması ile sağlanabiliyor.

“CHP’den bu önemli adımı atmasını bekleyebilir miyiz? Cumhuriyet’i kurtarmak için bizim başka seçeneğimiz yok, CHP’nin ise muhalefetten kurtulmak için!”

CHP bunu yapmadı, yapamadı. Merkez Sağ seçmenleri EVET cephesinde kaldı.

Bence yanlış ve yazık oldu. Bir önemli fırsat kaçtı.

2017’den 2019’a giderken yol haritası olasılıkları "MEHMET ARİF DEMİRER" - EVET/HAYIR oylarının eğitim düzeyine göre dağılımı ise çok düşündürücü!..(Ankara, ANAYURT GAZETESİ 24 Nisan 2017 Pazartesi)

2017’den 2019’a giderken yol haritası olasılıkları

MEHMET ARİF DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
24 Nisan 2017 Pazartesi


16 Nisan Referandumu geride kaldı. EVETçiler her ne kadar % 51.4 ile Erdoğan’a güvenlerini tazelediler ise de, AKP’nin 1994 yılından beri elinde tuttuğu İstanbul ve Ankara yanı sıra 16 büyükşehir (iddia edildiği gibi toplamda 17 değil, 18) HAYIR dedi; işte o iller:

Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Denizli, Diyarbakır, Eskişehir, Hatay, İstanbul, İzmir, Manisa, Mardin, Mersin, Muğla, Tekirdağ, Uşak, Van

EVET/HAYIR oylarının eğitim düzeyine göre dağılımı ise çok düşündürücü:

Eğitimsiz ya da İlkokul mezunu olanlar % 70 oranında EVET derken, Yüksekokul veya Üniversite mezunları % 61 oranında HAYIR demişler. (Kaynak: www.ipsos.com.tr)

Bir başka ilgi çeken husus, Bahçeli’nin 7 Haziran 2015’de yapmadığını ve o nedenle Türkiye’yi 1 Kasım seçimine sürüklediği, CHP – MHP – HDP koalisyonunu seçmenin 16 Nisan günü sandık başında HAYIR çatısı altında oluşturmuş olması.

Partilerin güncel oylarını 1 Kasım seçim sonuçlarına bakarak, kabaca şöyle tahmin edebiliriz:

CHP: % 27

HDP: % 12

MHP’nin HAYIRcıları: % 7

Saadet Partisi: % 2

Toplam: % 48 eşittir 16 Nisan günü milletin iradesi.

Bu tabloya geniş açıdan bakarsak (Ben mühürsüzlüğü CHP kadar önemsemiyor, siyaseti yargıya bulaştırarak bir yere varılamayacağını kişisel deneyimlerim ile biliyorum.) seçmen 2019’da HAYIR diyen siyasi partilerden şunları bekliyor, diye düşünüyorum:

CHP; uzmanlardan oluşan bir Anayasa Kurulu toplayarak 2019’a kadar adam gibi bir Anayasa Taslağı hazırlamalı. Bu anayasa, 18 maddelik değişiklik paketinde olduğu gibi 1982 Anayasası’na yeni yamalar eklememeli, “ATATÜRK’ün kurduğu Cumhuriyet’in 100. Yılına yakışır, çağdaş, demokratik, Parlamenter sistemi geri getiren bir anayasa olmalı. Ayrıca CHP toparlanmalı ve en az % 30’u yakalamalı.

HDP; PKK ile arasına bir mesafe koymalı ve onlara şirin görüneceğim diye kendi vatandaşlarından uzaklaşmamalı, T.C. yasalarına saygılı olmalı Hedef % 12.

Bahçeli karşıtlarına mesaj: “MHP’yi bırakın, ne yaparsa yapsın. Nasıl olsa Bahçeli’ye boyun eğerek intihar etti. Sizler, ya bugün % 1’in bile altında sürünen ama hala daha örgütü var olan Demokrat Parti’de örgütlenin ya da benzer bir yeni parti kurarak Merkez Sağ oylarını AKP’den uzaklaştırmaya çalışın. Hedefiniz, MHP’nin 7 Haziran 2015 oyu olmalı: % 16.”

Saadet Partisi’ne mesaj: “Yalpalanmaktan vaz geç, yoksa eriyip gideceksin. Yerini ve rengini belli et. Erbakan’ın doksanlı yıllardaki oylarını yakalamaya çalış.”

Bu hedeflere yönelik olarak, çok çalışılırsa, maçın ikinci devresinin sonunda, 2019 seçimlerinde, (Saadet Partisi başarılı olmasa dahi) üç parti koalisyonu % 58 ile iktidar olur, Cumhuriyet kurtulur.

Seçimlerin sonunda oluşacak parlamento aritmetiğine göre hazırlanacak yeni Anayasa taslağı yeni bir referandum ile halkın oyuna arz edilebilir.

Maçın ikinci yarısında seçim ve siyasi partiler kanunlarında en az iki değişiklik yapılarak demokrasimiz çağdaşlaştırılmalıdır: % 3 Baraj ve tüm partilerde milletvekili adaylarının yasa gereği olarak % 90 oranında ön seçim ile belirlenmesi.

Bölünmüşlüğün böylesi "MEHMET ARİF DEMİRER" - 15 Yılda T. C. vatandaşlarının ortak değerleri birer birer yok edildi. Öyle bir bölündük ki… (Ankara: ANAYURT GAZETESİ 25 Nisan 2017 Salı)

Bölünmüşlüğün böylesi

MEHMET ARİF DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
25 Nisan 2017 Salı

15 Yılda T. C. vatandaşlarının ortak değerleri birer birer yok edildi. Öyle bir bölündük ki…

Eğitim Düzeyi açısından bakıldığında, “eğitimsiz – ilk veya ortak okul mezunları” arasında EVET, % 61. Öbür uçta “lise veya yüksek okul mezunları” arasında HAYIR, % 60.

Yurt içi seçmenlerin geçerli oylarının % 54’ünü oluşturan 18 büyük ilde (30 Büyükşehir Belediyesinden 18’inde) toplam 26 milyon geçerli oyun % 58.3’ü HAYIR.

Buna karşı geriye kalan 12 Büyükşehirlerimizde toplam 9 milyon geçerli oyun % 65.6’sı EVET. Büyükşehir olmayan 51 ildeki yaklaşık 13 milyon geçerli oyun da % 60.5’i EVET.

% 58.3 HAYIR oyuna eğitim düzeyi farklılaşmasını ekleyerek baktığımızda gördüklerimizi şöyle sıralayabiliriz:

Eğitim düzeyi yüksek, Bursa dışında en büyük illerimizde yaşayan, çoğu internet kullanan, bir bölümü yabancı dil de bilen vatandaşlarımız % 58 – 60 oranında HAYIR diyorlar.

HAYIR diyenlerin büyük çoğunluğu Cumhuriyetçi ve laiklik ilkesine saygılı, ATATÜRK ile en ufak bir sorunları yok, O’na sevgi ve saygı ile bağlılar.

Eğitim düzeyleri, HAYIRcılara kıyasla daha düşük, daha küçük yerleşim merkezlerinde yaşayan, laiklik yerine dünyaya ümmetçi düşüncelerle bakan vatandaşlarımız ise, HAYIR diyenlerden 1.3 milyon kişi (seçmen bazında) daha fazla.

Fark 1.3 milyon seçmen. Seçmen olmayan aile fertleri ile birlikte hesaplandığında yaklaşık 2 milyon T. C. vatandaşı. 80 milyon toplam nüfusun % 2.5’i. Her kırk kişi de bir kişi.

Bu kadar az sayıda vatandaşın tercihine dayalı olarak 80 milyon nüfusu olan bir ülkenin devlet yapısı, geleceği, bu kadar dramatik bir şekilde değiştirilebilir mi?

16 Nisan öncesi sürdürülen referandum kampanyasından kalan gözlemlerime göre, EVET diyenlerin çok büyük bir çoğunluğu, Anayasa Değişiklik Paketindeki 18 maddeyi hemen hemen hiç incelemeden, Erdoğan ilelebet Cumhurbaşkanı seçilecekmiş gibi oy kullandılar.

EVET propagandası yapan konuşmacılar, televizyon programlarında EVET’i savunan tartışmacılar, nasıl olsa dinleyicileri işin ayrıntısını bilmezler diye gerçekdışı şeyler söyleyebildiler. Çok sık tekrarlanan bir örnek: “Yürütmeyi Millet belirleyecek”

Kesinlikle yanlış. Millet bir kişiyi Cumhurbaşkanı seçecek. Partili bir kişiyi. O kişi, büyük bir ihtimal ile partisinin Genel Başkanı olacak ve yasal değişiklik yapılmazsa (Ben yapılmayacağı görüşündeyim) partisinin milletvekili adaylarını tek tek seçecek, ön seçimle belirleme yerine.

Eğer Cumhurbaşkanı seçilirse bu partili aday, seçildikten sonra dilediği kişileri kendine yardımcı ve bakan olarak atayacak. Atanan yardımcı veya bakanlar Meclis’e hesap verme zorunda olmayacaklar. Görüldüğü gibi “Yürütmeyi Millet belirleyecek” diye bir şey yok.

İşte devletin bütün gücü ve yandaş medya, TRT ve Anadolu Ajansı’nın olağanüstü desteği ile sürdürülen EVET kampanyası sonunda sadece 1.3 milyon daha fazla seçmen EVET oyu vermeye ikna edilebildi ve bu bir ZAFER olarak tanımlandı. Neyin zaferi, kime karşı zafer?

ÖZET: ATATÜRK’e saygılı, laiklik ilkesini benimsemiş, Cumhuriyetçiler HAYIRcı; eğitim düzeyleri göreli olarak daha düşük, ümmetçi ilkeleri tercih edenler ise çoğunlukla EVETçi.

Şeker Fabrikaları bir Atatürk projesidir "MEHMET ARİF DEMİRER" -ATATÜRK şeker fabrikalarına çok büyük önem vermişti. (Ankara - ANAYURT GAZETESİ 26 Şubat 2018 Pazartesi)


Şeker Fabrikaları bir Atatürk projesidir
MEHMET ARİF DEMİRER
ANAYURT GAZETESİ
26 Şubat 2018 Pazartesi


ATATÜRK şeker fabrikalarına çok büyük önem vermişti.

17 Kasım 1937 günü Pertek’te şeker ile ilgili ortaya şöyle bir hedef koymuştu: “Şeker fabrikalarının sayısı yirmiye çıkmaz ve şekeri ekmek kadar kolay alınır hale getirmezsek, gürbüz çocuklara hasret kalacağız”

O tarihte 1 kg şeker 30, 1 kg emek 10 kuruştu.
1937 yılında dört şeker fabrikamız vardı: Alpullu ve Uşak fabrikaları, gün farkı ile 1926 yılında üretime geçmişlerdi. Her iki fabrikayı da özel kişiler kurmuş ama işletememişlerdi. Devlet her iki fabrikayı da almış, Şeker Şirketi olarak bilinen kuruluş (resmi adı, Türkiye Şeker Fabrikaları A. Ş.) bu iki fabrika yanı sıra 1933 yılında Eskişehir, 1934 yılında da Turhal fabrikalarını kurarak dört fabrika yılda 100 bin tona yaklaşan bir üretim düzeyine ulaşmıştı.

Eskişehir fabrikasını altı ay gibi bir sürede tamamlayarak üretime geçiren fabrika müdürü Kazım Taşkent daha sonra Şeker Şirketinin Genel Müdürü olmuştu. ATATÜRK’ün Taşkent’e 4 Aralık 1933 tarihinde gönderdiği tebrik mektubu şeker sanayiine verdiği önemi çok iyi gösteren bir belge niteliğindedir:

“Bu yüksek eseri milli eseri yarım yıl gibi pek az bir zamanda başarmak teşebbüs ve himmetinde bulunan milli müesseselerimizi takdir ve tebrik ederim. Eserin fiilen vücud bulmasında bizzat çalışmış olan kıymetli arkadaşların ciddiyet ve yorulmaz faaliyetlerine hassaten teşekkür ederim…

“Türkiye Cumhuriyeti’ni böyle sanayi müesseselerle zenginleştirenlere, güzelleştirenlere minnet.” Gazi M. Kemal (Kazım Taşkent 1944 yılında Şeker Şirketinden ayrılarak Yapı ve Kredi Bankasını kurmuştur.)

Dönemin İktisat Vekili de fabrikanın üretime başladığını duyunca şu mektubu göndermişti:

“Kazım Beyefendi, Şeker Fabrikası Müdürü. Fabrikanın şeker istihsaline başladığını ve muntazam surette çalıştığını müjdeleyen telgrafınızı büyük bir memnuniyetle aldım.

“Bu mesele hakkında evvelce selahiyettar bir mecliste söylediklerimi tekrar ediyorum: ‘Fabrikanın kısa bir teessüsü harika denecek kadar bir muvaffakiyettir.’

“Sizi ve bütün arkadaşlarınızı hararetle tebrik ederim efendim.” M. Celal, 21 Ekim 1933. NOT: Fabrikada, kıştan çıkarken, Nisan ayında temel atılmıştı !

ATATÜRK’ün 20 şeker fabrikası hedefi, 1950 yılında bir başka şeker fabrikası sevdalısı başbakan olana kadar beklemişti: Adnan Menderes. 1950 seçim kampanyasında eline birkaç kesme şeker alıp, özellikle köylülere “Size yakında bu hiç tanışmadığınız Türk Şekerini tattıracağım” sözünü vermişti.

Menderes, 1956 yılına kadar 11 yeni şeker fabrikası kurmuş ve üretime geçirmişti. 1950 yılında 137 bin ton olan üretim 1960 yılında 640 bin olmuştu. Köylü şeker ile tanışmıştı.

Menderes’in temelini attığı fabrikalardan on ikinci (Ankara) ve on üçüncü (Kastamonu) fabrikalar 27 Mayıs Darbesinde inşa halinde idiler. Her ikisi de 1962 ve 1963 yıllarında üretime geçmişlerdi.

Yirminci fabrika ise 1982 yılında Konya Ilgın’da kurulmuş ve üretime geçmiştir.

Bugün (2018) şeker fabrikalarının özelleştirilmeleri arifesinde 1 kg ekmek 5, 1 kg kesme şeker yaklaşık 5 liradır. Eğer bu denge bozulur ya da T.C. vatandaşına iddia edildiği gibi gerçek şeker yerine yapay tatlandırıcılar vd. sunulur ise ATATÜRK’ü de Menderes’i de unutmayan Türk Milleti sorumlulara, günün moda deyimi ile Osmanlı Tokadını tattıracaktır.